29 Aralık 2017 Cuma

PHAIDRA / RACİNE


OYUN İNCELEME VE DEĞERLENDİRME YÖNTEMİ (KLASİK)
OYUN : PHAIDRA / RACİNE [1]
PS : Phaedra öyle bir oyundur ki, geçmişten günümüze birçok  sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Emile Zola ve Marcel Proust Phaedra ile ilgil kitaplar yazmış, Alexandre Cabane onu hayal edip bir tuvale aktarmış,  Jean-Philippe Rameau ilk operasını yine bu hikayeye dayandırmıştır.
Şekil 1 : Phaedra  -  Alexandre Cabane   (1880)
Resim, Phaedra'nın cömertçe dekore edilmiş bir yatakta uzatılmış halde olduğunu, bir kolunun başını desteklediğini ve birinin de pahalı perdede parmak uçlarından asıldığını tasvir ediyor. Dağınık saçlarını dekore edilmiş yastık üzerinde sergilerken, resim yüzünün sol tarafına bakıyor, yüzü karanlık ve kararlı görünüyor. Açık beyaz bir tabakayla kaplı soluk çıplak vücudu, etrafındaki koyu kırmızı, siyah ve altın tonlarıyla çelişiyor. Bekleyen iki bayan sağ tarafta. Biri ayakta duruyor, ama hafifçe çömelmiş ve aktifmiş. Phaedra'ya bakarken vücudunun yarısı kadar gözüküyor, elleri sanki kadını hareket ettirmeye davet ediyormuş gibi kavramış. İkinci bayan Phaedra'nın yatağında uyuyor, gözleri kapalı, kafası geriye yaslanmış, sanki bazı ağır duyguların yorgunluğundan kurtulmuş gibi oturuyor. Yataktaki lüks kumaşlar dağılmış ve sanki bir süre yatak yapılmamış gibi kaymış. Altta, pahalı bir kürk halı duruyor, kalkanı andıran altın tonlarndadır. Mobilya ve mimari oryantal desenlerle süslenmiş, tiyatro ve zenginlik açısından yabancı bir görünüm yaratıyor. Resimdeki ışık kaynağı solda bulunan resim düzleminin dışından gelmekte ve arka plandaki loş aydınlatmalı fener ile çelişmektedir. [2]
“THERAMENES :  O  sulara vardım ki yutmuştu ikaros’u
Hangi yeni ümitle, hangi mutlu bir ele
Ondan haber sormayı umuyorsunuz böyle..? “

PS-1 : İkaros, Girit’li mimar Daidalos’un oğludur. Dünyada ilk uçan adam olarak ün bırakmıştır. Baba-oğul kral Minos’un emiryle Labyrintos’a kapatılınca, Daidalos oradan çıkmak ve kaçıp kurtulmak çarelerini aramış. Uzun uzun çalıştıktan sonra kendisi ve oğlu için birer çift kanat yapmış ve onları balmumuyla omuzlarına yapıştırmış. Uçmadan önce de İkaros’a ne çok alçaktan uçmasını, ne de fazla yükselip güneşin ışınlarına yakın gelmesini salık vermiş. Ne var ki havalandıktan sonra İkaros babasının bu sözünü unutmuş, başarısından dolayı gurura kapılmış ya da hava sarhoşluğuna tutularak yükseldikçe yükselmiş, güneşin ışınlarına aldırmamış, giderek doğayı yenmek, özgürlüğe kavuşmak sevinciyle Helios’u hor görme suçunu da işlemiş. Güneş tanrı onun kanatlarını tutan balmumunu eritmiş, İkaros da tepetaklak denize düşmüş ve boğulmuş. Ege’de Sisam adasının  çevresindeki denize İkaros denizi denmiştir bundan böyle. İkaros’un eşsiz serüveni her çağda sanatçıları esinlemiş, bunların arasında en etkili, ilginç eseri yaratan ortaçağ ressamı Brueghel olmuştur.(Daidalos). [3]
Şekil 2: İkarus’un Düşüşü – Pieter Bruegel (1558)
İkarus toplumun dışına itilmek pahasına sınırları zorlayan, hayatı pahasına da olsa uçlarda yaşamak için cesaretle kanat çırpan bir kahraman, bir idoldür. Hollandalı ressam Pieter Bruegel ise bu resimnde İkarus’ un destansı hikayesinin sıradan insanların gözünde ne kadar önemsiz olduğunu anlatır. İkarus güneşe kadar olan yolculuğundan düşerekte olsa dönüyordur fakat gündelik hayatına devam eden insanların en ufak bir ilgisini bile çekmemiştir bu düşüş. Çiftçiler, çobanlar, balıkçılar bu düşüşü suya düşen herhangi bir şey olarak duymuş ve istiflerini bozmadan işlerine devam etmişlerdir. Efsanenin ve resmin başkahramanı İkarus’u resimde bulmak ise biraz zor…[4]
ZAMAN : Bir gün
MEKAN : Peloponnesos’ta bir şehir olan Troizen
KİŞİLER :
THESEUS : Atine kralı Egus’un oğlu.
PHAIDRA : Theseus’un karısı, Minos ile Pasiphae’nin kızı. Hippolytos’a (üvey oğluna) aşık evli,çocuk sahibi,aşkının esiri olmuş,çaresiz ve ölümü düşleyen soylu bir kadın.
HİPPOLYTOS : Theseus’un ve Amazonlar kraliçesinin Antiope’nin oğlu.Hissiz ve kadınları ve aşkı hor gören biri, fakat sonrasında büyük aşka düşüyor.
ARİSİ : Atina kraliyet sülalesinden prenses. Esirdir. Kardeşini savaşta kaybetmiş artık aşk,özgürlük ve huzur isteyen bir kadın.
OYNONE : Phaidra’nın süt ninesi ve nedimesi. Phaidra’yı seven ve onun yaşamasını sağlamak için elinden geleni yapan ama aslında onu daha da acılar içine itecek olaylara sebep olan yani oyundaki ironinin sebebi olan kadındır.
THERAMENES : Hippolytos’un mürebbisi.
İSMENE : Arisi’nin nedimesi.
PANOPE : Phaidra’nın nedimelerinden.
MUHAFIZLAR.
ÇATIŞMA
İnsanın İnsan İle Çatışması : Phaidra – Hippolytos ,Phaidra – Theseus , Phaidra –Oynone, Theseus – Hippolytos örnek verilebilir.
İnsanın Kendisiyle Çatışması : Phaidra’nın ve Theseus’un solilogları örnektir.
İnsanın Soyut Varlıklarla Çatışması : Phaidra’nın yazılmış kötü kaderi ve kehanetinden dolayı tanrıları suçlar.
İnsanın Toplumla Çatışması : Phaidra üvey oğluna aşık olamayacağını, bunun toplumsal ve dinsel sebeplerden ötürü hoş karşılanmayacağını bildiği için sürekli kendini ve tanrıları suçlar. Aşkına sahip çıkamaz. Aslında bu da pasif bir toplumla çatışmadır diyebiliriz. Hatta sonunda kendisini yaşayamadığı aşkı uğruna öldürmesiyle çatışmasını eyleme dökmüş ve aktif bir hale getirmiştir.
*Yine buradaki çatışmanın bir örneği Melih Cevdet Anday’ın İçerdekiler oyununda da işlenmiştir. Kısa bahsetmek gerekirse: Adam kadınla yatmak istemektedir. Kadın bunu kabul etmeyince başka bir yol dener ve kadına “Yarın ölecek olsam ve son dileğim seninle yatmak olsa bunu kabul eder miydin..?” diye sorar. Kadın da “Tanrının bir emri olduğu için kabul edebilirdim.” der. Adam da bunu üzerine “Benimle yatmam için ille de ölmem mi gerekiyor..! “ gibi bir cümle kurar. İnsanın yaşadığı çevreyle çatışmasını anlatan iki güzel oyundur Phaidra ve İçerdekiler.
Toplumun Toplumla Çatışması : Oyunun başında Theseus’un öldüğü haberi üzerine onun yerine geçecek iki seçenek vardır. Ya Phaidra’nın öz oğlu ya da Phaidra’nın üvey oğlu Hippolytos. Halk kendi içinde gerçek oğul ile üvey oğlu destekleyenler olarak ikiye bölünmüştür. Tabi bu çatışmaya yazar belli bir sayfa ayırmamıştır. Sadece meydana gelen olaylar bütününden biz bunu anlarız.
AKSİYON : Phaidra’nın yaşadıklarına rağmen mutlu sona ulaşıp ulaşmayacağı sorusu aksiyonu canlı tutar.
·         İç Aksiyon :.Phaidra’nın aşkını yaşama ümidi / ümitsizliği içine düşmesi.
·         Dış Aksiyon : Phaidra’nın kendini öldürmesi.
DRAMA :  Tragedya
DRAMATİK OLAY : Asal ve yan olarak iki tane dramatik olay olduğunu düşünüyorum.
·         Yan Dramatik Olay : Theseus’un ölüm haberi. Bu haber ile Phaidra ve Hippolytos gerçekten hissettiklerini söylemişlerdir. Fakat çözüme vardık derken yazar tekrar bir düğüm atar.
·         Asal Dramatik Olay :  Theseus’un ölmediği haberidir. Bunun üzerine Phaidra yalan söylemek zorunda kalır ve Hippolytos’ta bu sebep nedeniye Arisi ile kaçmak ister fakat ölür.
KONU : Üvey oğluna aşık olan ve nedimesi yüzünden soyluluğundan ödün veren bahtsız bir kraliçenin ümitsiz hikayesidir anlatılan.

ÖYKÜ :  Theseus girdiği savaşta kral tarafından zindana atılır. Zindancısını kandırarak ordan kurtulmayı başarır. Minos ve Pasiphae'nin kızı olan Phaedra, Theseus ile evlidir. Ve üvey oğlu Hippolyta’ya sürekli kötü davranır ve onu ülkeden uzaklaştırmak ister. Başarır da. Araadan biraz zaman geçince kocası Hippolytus’u tekrar ülkeye getirir. Sonrasında anlaşılır ki Phaedra, Theseus'un Amazon kraliçesi Hippolyta'nın kız kardeşi Antiope'den olma üvey oğlu Hippolytus'a aşıktır. Bir anlatıma göre, Phaedra Hippolytos’a aşkını açıklamasına rağmen bu aşkına bir karşılık bulamaz ve Hippolytos’un kendisine tecavüz ettiğini belirten bir mektup yazarak intihar eder. Hippolytos’un babası Theseus ise Phaedra'nın ölümüne oldukça üzülür ve Hippolytus’un suçluluğuna inanır. Hippolytus savaş arabasını deniz kıyısında sürdüğü esnada üzerine gelen dev bir dalga üzerine gelir. Dalga geriye çekildiğinde ise Hippolytos’un cansız bedeni bulunur.Phaedra bu acıya dayanamaz ve intihar eder.
OLAY DİZİSİ :
1.      Hippolytos babasını aramaya diye ülkesinden gitmeye kara verir. Fakat asıl sebep güzel Aris’i den kaçmaktır.
2.      Phaidra dayanamaz ve bir gün Oynone’ye yani nedimesine bu kederli halinin sebebinin üvey oğluna duyduğu aşkın sebep olduğunu söyler.
3.      Üvey oğlu ülkeden ayrılacakken babasının öldüğü haberini alır.
4.      Babası öldüğü için ülkeye kral o olacağını düşünür Hippolytos ve esir Arisi’yi özgürlüğüne kavuşturacağını söyler. Aynı zamanda ona olan aşkını da itiraf eder.
5.      Ardından Phaidra üvey oğlu ile görüşmek ister ve bu zamana kadar ona kötü davranmasının sebebini yani aşkını açıklar. Hippoytos bunu kabul etmeyince onun kılıcıyla kendini öldürmek ister.
6.      Phaidra reddedilmenin ve üvey oğlun aşık olmanın acısını ve çaresizliğini yaşarken kocasının ölmediği ve ülkeye geri döndüğü haberini alır.
7.      Oynone’nin yardımıyla üvey oğlunun kendisine aşık olduğunu ve ona tecavüz ettiğini söyler krala.
8.      Bunun üzerine kral oğlunu ülkeden sürmek ister. Fakat oğlu da Phaidra’yı değil Arisi’yi sevdiğini söyler.
9.      Kral oğlundan duyduklarını Phaidra’ya söyleyince tekrar kendini öldürmeye karar verir.
10.  Bu sırada Hippolytos Arisi’ye zindandan kaçmayı teklif eder kendisiyle birlikte tabi. Olanları anlatır ve Arisi ondan gerçekleri anlatmasını ister.
11.  Kralın vicdanı rahat değildir. Oynone’yi çağırıp olanları tekrar dinlemek ister. Fakat Oynone ölmüştür.
12.  Sonrasında tanrılar tarafından oğlu da öldürülür.
13.  Phaidra canına kıyarken gerçeği anlatır krala. Kral hatasını anlar ve oğlunun cesedini öpmeye gider.
TEMA : Tek kanatlı kuş uçmaz.
*Phaidra oyunundaki Oynone ile Macbeth oyunundaki Lady Macbeth’i birbirine yakın olduğunu görebiliriz. Oyunda Phaidra egemen gibi gözükse de (fiilen) aslında bütün olayların sorumlusu ve onu yürüten (belki de talihsiz bir şekilde bunun farkında olmadan) Oynone’dir.Macbeth’de de erkek egemen bir düzen gözükse de aslında alttan kadının (Lady Macbeth’in) egemen olduğunu ve işlerin onun tarafından yürütüldüğünü biliriz. Oynone bunu bilinçsiz yapmaktadır ama Lady Macbeth olacakların bilincindedir.
MİTOLOJİK KAVRAMLAR [3]
Akheron : (1) Aeneas destanında anlatılan Akheron çamurlu suların kaynayıp burgaçlandığı dipsiz bir bataklıktır.Kharon’un kayığıyla bu çamur ırmağını geçtikten sonradır ki varılır asıl Hades’e. (2) Akheron Yunaistan’ın Epir bölgesinde akan bir ırmağın da adıdır. Belki ıssız bir bölgede derin bir yarın içine dalıp kapkara bir batak olarak denize döküldüğü içindir ki, ilkçağ bu ırmağın yer altı dünyasına aktığına inanmıştı.Yanlış bir etimoloji adını “Acılar Irmağı” (akhos, Yun. acı demek)diye tanımlardır.
Pallas : Tanrıça Athena’nın adının başına takılan bir ad.
Alkides : Herakles’e verilen bir addır.
Minotauros : Adı Minos’un boğası anlamına gelen Minotauros insan bedenli, boğa başlı bir canavarmış. Tanrı Poseidon’un kral Minos’a gönderdiği bir boğa ile Minos’un karısı  Pasiphae’den doğmaymış. Minos bu korkunç yaratığı saklamak için mimarı Daidalos’a Labyrinthos sarayını yaptırmış. Theseus Minos’un kızı Ariadne’nin yardımıyla Minotauros’u öldürmüş.Minatauros Girit sanatında derin izler bırakmış olan bir boğa kültünün simgesi olsa gerek.
Helena : Zeus’tan kaçan öç tanrıçası Nemesis dünyayı dolaşmış ve biçimden biçime girmiş, günün birinde bir kaz oluvermiş, Zeus da bir kuğu kuşuna dönüşüp yaklaşmış ona.Nemesis’in doğurduğu yumurtayı çobanlar bulup Leda’ya getirmişler. Yumurtadan çıkan kızı ( Helena) Leda kendi çocuğu gibi büyütmüş. Helena’yı yaratan Homerostur.
Ariadne :  Minos’la Paisphae’nin kızı. Theseus Girit’e Minotauros’la çarpışmaya geldiğinde Ariadne yiğidi görmüşve görür görmez de ona tutulmuştu.Minatauros’un bulunduğu binbir dehlizli Labyrinthos mağarasında kaybolmaması için eline bir yumak iplik vermişti. Theseus da karışık ve karanlık dehlizlerden ilerledikçe yumağı açıp yere bırakıyormuş.Canavarı öldürdükten sonra çıkış yolunu ona bu iplik göstermiş.Sonrqa da Ariadne’yi kaçırıpNaksos adasına varmışlar.Ama Theseua kızı o adadabırakıp gitmiş, bir gece kız uyurken gizlice kaçmış. Ariadne uyanıp bakmış ki adada yapayalnız, ama üzülmeye vakit kalmadan tanrı Dionysosgelmiş, kızın güzelliğine vurulmuşve onu alıp Olympos’a götürmüş.Düğün hediyesi olarak Ariadne’ye Hephaistos’un yaptığı altın bir taç vermiş, sonra da taç gökte bir yıldız olmuş.
Venus : Çok eski bir Latin tanrıçasının adıdır. Meyve bahçelerinin koruyucusu olarak saygı gören Venus sonradan Yunan etkisi altında Aphrodite ile bir tutulmuştur.
Kokytos : İniltiler ırmağı anlamına gelen Kokytos ölüler ülkesinde akan ve Akheron’a dökülen bir ırmaktır. Odysseus yeraltı dünyasına inmek için çukuru orada kazacaktır.Pyriphlegeton(pyr ateş demek) kaynar sulu bir ırmak olduğu halde, Kokytos’un suları buz gibi diye tanımlanır.
KAYNAKLAR
1.      Racine, Phaidra, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1945.
3.      Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitapevi. 2007.
SÜNDÜZ ADİLAK
ŞUBAT / 2017


13 Aralık 2017 Çarşamba

Hamlet Klasik İnceleme


OYUN İNCELEME VE DEĞERLENDİRME YÖNTEMİ (KLASİK)
OYUN : HAMLET / W.SHAKESPEARE
“Bitmekte olan bir dünya ile başlamakta olan bir diğerinin ikilemi…” [1]
ZAMAN : Gece saat 12’ yi vurunca, yarın… gibi zaman ifadeleri bulunur.
UZAM : Danimarka
MEKAN : Saray
KİŞİLER : Oyun tragedya olduğu için nöbetçiler ve haberciler hariç kişiler karakterdir.
HAMLET : Amcası tarafından babası öldürülen ve babasının hayaletini gördükten sonra intikam almak isteyen, oyunun asal kişisidir. Hamlet bir durum adamıdır.Bazı kararlar almak zorunda olduğunu bilen ve sonuçlarından korkan bir anti-kahraman. [1]
CLAUDIUS (Kral) : Hamlet’im amcasıdır. Kardeşini öldürmüştür ve kardeşinin karısıyla evlenmiştir. Makyavelist bir kişidir. (Başarıya giden her yol mübah.)
GERTRUDE (Kraliçe) : Kocasının yılan sokması sonucu öldüğünü söyleyen, Hamlet’in annesidir. Aynı zamanda Claudius’un eşidir.
POLONIUS : Kralın adamlarından biridir.
LAERTES : Hamlet’i öldüren Ophelia’nın kardeşidir.
OPHELIA : Hamlet’in sevdiği kızdır. Aynı zamanda Hamlet’i seven de..
REYNALDO : Polonius’un adamı.
HORATIO : Nöbetçi.
ROSENCRANTZ: Hamlet’in arkadaşı.
GUILDENSTERN : Hamlet’in arkadaşı.
OSRICK : Düello için hazırlık yapan kişi.
FRANCISCO : Nöbetçi.
BARNARDO : Nöbetçi.
MARCELLUS : Nöbetçi.
FORTINBRAS : Bie Lord.
YORICK : Önceki Kral'ın Soytarısı
ÇATIŞMA
İnsanın İnsan İle Çatışması : Hamlet’in annesi, Ophelia ve amcası ile olan ilişkileri örnektir.
İnsanın Kendisiyle Çatışması : “Var olmak mı yoksa yok olmak mı?” sahnesi bunun en belirgin örneğidir.
İnsanın Soyut Varlıklarla Çatışması : “Tanrım,ulu tanrım.. Ne bunaltıcı, ne berbat, ne tatsız, ne boş geliyor bu dünya bana.” Örneğinde olduğu gibi tanrıya yakınmaları.
AKSİYON : Hamlet’in amcasının katil olduğunu ortaya çıkarma isteği oyunun merak unsurudur.
·         İç Aksiyon : Hamlet’in babasının intikamını almak istemesi.
·         Dış Aksiyon : Hamlet’in amcasını öldürmek için planlar yapması ve bunu uygulaması.
DRAMA :  Dram / Tragedya
DRAMATİK OLAY : Hamlet babasının hayaletini görür ve hayalet ona kendisini Claudıus’un öldürdüğünü söyler. Bu noktadan itibaren Hamlet bu olayın peşinden sürüklenir.
KONU :Hem acı çeken, hem çektiren ve bunu bildiği halde önüne geçemeyen
insanoğlu Hamlet’in hikayesi.” [2]
ÖYKÜ :  Hamlet’in babası Danimarka Kralıdır. Bir gün amcası Claudıus taht sevgisi nedeniyle kardeşini yani Hamlet’in babasını öldürür ve sonrasında olaylar gelişmeye başlar. Hamlet’in babasının hayaleti Hamlet’e görünür. Hamlet’e kendisini amcasının öldürdüğünü söyler. Hamlet de bunun intikamını almak için türlü oyunlar oynar, tüm oyun boyunca. Amcası durumun farkına varıp bir ara Hamlet’i ülkeden uzaklaştırır. Fakat başarılı olamaz. Hamlet bu sıralarda deli görünümü takınmaktadır. Bir gün gezici bir tiyatro ekibine yaşadıklarını oyun olarak oynatır. Amcası bu duruma dayanamaz. Zaten bu nedenle Hamlet sürülecektir ülkesinden. Oyunun sonunda sevgilisi Ophelia intihar eder. Annesi yanlışlıkla amcasının içeceği zehri içer. Hamlet Ophelia’nın kardeşi ile düello yapar. Kılıç yarasıyla ölür. Ama intikamını da alır.
OLAY DİZİSİ :
1.      Oyun başladığında kısa bir süre önce ölmüş olan Danimarka Kralı’nın Hayalet'i Hamlet'e görünür ve kendisini kardeşinin öldürdüğünü, sonra da Kraliçe'yle evlendiğini söyler.
2.      Hamlet'ten intikam almasını ister.
3.      Hamlet, yeni Kral'ın suçlu olup olmadığını, Hayalet'in doğruyu söyleyip söylemediğini, bu işi yapmasının doğru olup olmadığını,ne zaman yapması gerektiğini araştırırken, Kral durumu anlar ve karşı hazırlıklara girişir.
4.      Danimarka Prensi Hamlet, babası Danimarka Kralı'nın ölümünden sonra derin bir üzüntüye, "melankoli"ye kapılmıştır.
5.      Babasının kardeşi, şimdiki Kral Claudius tahta geçmiş ve Kral'ın ölümü üzerinden daha iki ay geçmeden, Hamlet'in annesi Gertrude'la evlenmiştir.
6.      Babasının Hayalet'i, Hamlet'e görünerek kendisini öldürenin Claudius olduğunu söyler ve öcünü almasını ister:
7.      Hamlet, amacını gizlemek için deli taklidi yapmaya karar verir.
8.      Kral'ın adamlarından Polonius, Hamlet'in, kızı Ophelia'ya olan aşkına karşılık bulamadığı için çıldırdığına inanır.
9.      Hamlet bir türlü harekete geçemez ve zaman zaman Hayalet'insözlerinden şüphe etmeye başlar.
10.  Bu arada, bir gezici tiyatro kumpanyası oyuncularından, Kral Claudius'un önünde, babasının ölümünü oynamalarını ister.
11.  Kral'ın oyun sırasında heyecanlanması ve aşırı etkilenmesi, Hamlet'i onun suçlu olduğuna inandırır. Daha sonra Hamlet, annesiyle konuşurken, gizlice kendilerini dinleyen Polonius'u, Kral sanarak öldürür.
12.  Kral bu cinayeti gerekçe göstererek Hamlet'i İngiltere'ye gönderir; onunla birlikte giden Rosencrantz ile Guildenstem'e de bir mektup verir. Bu mektupta, İngiltere Kralı'ndan, Hamlet'i öldürmesi istenmektedir.
13.  Hamlet tuzağı öğrenir ve Danimarka'ya geri dönmeyi başarır.
14.  Bu arada Ophelia çıldırır ve bir nehirde boğularak ölür:
15.  Ophelia'nın kardeşi Laertes, öğrenim gördüğü Paris'ten babasının cenazesi için gelir ve intikam almaya yemin eder.
16.  Kral da Laertes'i kışkırtır ve Hamler'le Laertes arasında bir düello düzenler.
17.  Bu düelloda Laertes zehirli bir kılıç kullanacaktır.
18.  Kral, Hamlet'in ölümünü sağlama bağlamak için bir kupa zehirli içki hazırlar.
19.  Düello sırasında Laertes, Hamlet'i zehirli kılıçla yaraJar; Kraliçe yanlışlıkla zehirli içkiyi içer ve ölür; dövüşün kızıştığı bir anda zehirli kılıcı eline geçiren Hamlet ölmeden önce hem Laertes'i hem de Kral Claudius'u öldürür.
TEMA :  İntikam..
KAYNAKLAR
1.      Historia Del Teatro Para Principiantes , Deniz Eyüce çevirisi, 2006 , s 48
2.      Sabahattin Eyüboğlu'nun çevirisi, (Remzi Kitabevi), ıst. 1965, ss.15

SÜNDÜZ ADİLAK
OCAK / 2017


t

9 Aralık 2017 Cumartesi

MEZUN SANATÇILAR DESTEK BEKLİYOR



Bizler, 375 sayılı K.H.K'nın Ek 7. Maddesi ve Bütçe Yasasının 23. Maddesi uyarınca her yıl Maliye tarafından vizelendirilen ve hiçbir yasal düzenlemeye tabi olmadan sürekli olarak kadrosuz sözleşme ile çalıştırılmaktayız.

Sözleşmemizde "TC uyruklu misafir sanatçı" ibaresi kullanılmakta. En fazla 26 gün puante ediliyor -daha az da olabiliyor(4 gün, 5 gün tiyatroda sık rastlanılan bir durum)- ve o kadar da sigorta primi yatıyor. Yazın kurum tatile girdiği zaman ücretlerimiz ve dolayısıyla sigorta primimiz de kesilmiş oluyor. Sözleşmelerimiz yılda iki kez 01.01 - 30.06 , 15.08 - 31.12 tarihleri arasında yapılıyor.

 Sözleşmelerinde "yabancı uyruklu misafir sanatçı" yazan yabancı arkadaşlar ise aynı vizelendirme şekli ile ağırlıklı olarak ve 30 gün sigorta primi ile çalışmaktalar ve yine aynı vizelendirme şekliyle "TC uyruklu misafir sanatçı" adı altında aylıkla çalışan bir grup da var. 

Kadrolu sanatçı meslektaşlarımızla aynı işi aynı sürede yapmamıza rağmen haklarımız arasında ciddi farklar var. Oncelikle eşit işe eşit maaş ilkesinin çok uzağındayız. ' Aylıkla' çalışan yerli ve yabancı sözleşmelilerin bile uzağındayız. Haftada 6 gün çalışıp 7. günü ücretsiz izinde geçirmek de ayrı bir sorun. 

Daha önce çıkarılan 5620 sayılı geçici yasadan yararlanamadığımızda işçi olmadığımız sonucunu çıkardık.Bu yasadan birkaç yıl sonra çıkartılan kamuda sözleşmeli memurların kadroya alınması ile ilgili KHK bizi umutlandırdı fakat yine kapsama alınmayınca memur olmadığımızı da anladık.

Sanat kurumlarında mesleğimizi ve kurumumuzu herşeyin üstünde tutarak, işimizi en iyi şekilde yapmak için canla başla çabalıyoruz.  Fakat işin diplomasına  sahip vatandaşlar  olarak  kurumlarımızda ne işçiyiz ne de memur, bizler de "taşeron sanatçı" adını yakıştırdık kendimize. Türkiye genelinde sayısı 2000'i dahi geçmeyen, devletin sanat kurumlarında çalışan mezun sanatçıların da  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülen Taşeron  İsçilere Kadro yasasına eklenecek bir madde ile kadroya alınması mümkün. Devletin sözleşmeli sanatçılarının bu mağduriyetlerini gidermesini, onlara kendilerine bir hayat kurabilecekleri olanaklar sağlamasını, halihazırda çözüm için en uygun yol olan bu yasaya devletin sanat kurumlarında  çalışan sözleşmeli mezun sanatçılarımızın da dahil edilmesini talep ediyoruz.
                                                                                     ÖVGÜ ÖZGÜRCE



İmza İçin Link :


https://www.change.org/p/j%C3%BClide-sar%C4%B1ero%C4%9Flu-devlet-tiyatrolar%C4%B1-ve-devlet-opera-ve-balesi-nin-sozlesmeli-sanat%C3%A7%C4%B1lar%C4%B1na-kadro-istiyoruz-280e0738-440a-4714-83bb-8a2d2fb06747?recruiter=758783644&utm_source=share_petition&utm_medium=copylink&utm_campaign=share_petition&utm_term=share_page

19 Kasım 2017 Pazar

Metatarsal Fraktür (Eklem Kırığı)


     Merhaba. Bu yazımda sizinle Metatarsal Fraktür ameliyatım ve geçirdiğim süreçleri paylaşacağım. İnternette bu ameliyatla ilgili çok az bilgi vardı ve deneyimlerini paylaşan olmamış. Aklınıza gelen soruları cevaplayayım dedim.
     Öncelikle sol ayak 2. parmak eklem kemiğimde kırık oluştu. İlk doktorum (ist devlet hastanesi acili) bu kırığı göremediği için ayağım yaklaşık 2 hafta yanlış alçıda kaldı. Tam 4 tane doktor gezdim İst da ayağım alçıda ve hala ağrıyordu çünkü. Daha önce de elimi kırmıştım. Alçıdan sonraki süreç hakkında tecrübeliydim. Eyüp ilçesindeki bir özel hastaneye gittim ve doktorum neredeyse beni azarlayarak ayağımda kırık göremediğini söyleyip alçımı çıkardı ve üstüne basmam gerektiğini söyledi. O gün biraz basmaya çalıştım ama ayağımda morluk ve ağrı devam ediyordu. Akşam Okmeydanı Devlet Hastanesi'ne gittim ve sonunda kırığım tespit edildi. Ortopedi kısmına yönlendirildim yine acilin. Ve bilin bakalım ne oldu..? 3 - 4 tane doktor ve asistanları birleşip MR ve röntgen sonuçlarına bakıp birbirlerine bir sürü şey söylüyorlar. Hayatımda bu kadar korkunç bir sahne daha yaşadığımı hatırlamıyorum. Sonra baan dönüp Metatarsal Fraktür yani eklem kırığım olduğunu ve ilk 3 gün içinde ameliyat olmam gerektiğini ilk doktorum neden müdahalede bulunmadığını vs. sordu. Hemen ailemin yanına gittim ve başka bir doktora daha göründüm. O da aynı teşhisi koydu ve ameliyatımı oldum. Buraya kadar 2 haftalık yanlış alçıda kalmış bir ayağım var. Dolayısıyla kırık kemiğin verdiği zararı ve doku kaybımı siz düşünün.
     Ameliyatımı 18 den büyük olduğum için lokal anestezi altında değil de (tabi ameliyattan önce anesteziye, kalp grafisi vs. gibi bir sürü hazırlık yapıyorsunuz, doktorunuz yönlendiriyor.) beldeki omurlarımdan 2 ya da 3 kez iğne yedim :D Ve belden aşağım uyuşmuş durumda geldi yaklaşık bi 15-20 saniye sonunda.  Ameliyatı görmemem için önüme bir örtü örtüldü ama tavandaki lambanın etrafı gümüş kaplı olduğu için ameliyatım yukarı yansıyor ve ben de takip ediyordum. 2. parmağımın üstünden eklemime kadar yaklaşık baş parmağım uzunluğunda bir kesik atıldı ve işleme başladın. Acı ve ağrım yok henüz. Yaklaşık 45 dk kadar sürdü sanırım ameliyatım. Ama ameliyatta bir serum takıldığı için sonrasında da onun bitmesini bekliyorsunuz. Ailem yaklaşık 2 saat ameliyathanede kaldığımı söyledi.
     Ameliyathaneden çıktım ve doktorum 1-3 gün yatışın olabilir ağrılarına bağlı dedi. Ameliyata yaklaşık 16.00 gibi girmiştim. Bu arada doktorum ameliyatım güzel geçtiğini ama kemiğimin kaynamama olasılığı olduğunu söyledi. Ayak eklem kemiğime 2 tane çapraz şekilde bir alttan ve bir üstten olmak şekilde tel takılmış ve alçıya alınmış halde çıkıyorum bu arada.O gece yatıştım. Ameliyat sonrasında ve daha önceki süreçte ayağınızı hep yüksekte tutmanızdan bahsetmiyorum. Ayağınız kalp hizasından aşağıya inince müthiş bir ağrı,sızlama ve morarma ile karşılaşıyorsunuz. İlk gecen ayağımı bırakın vücudumun herhangi bir yanını bile oynatamadım uyuşmuş olduğum için de.. Uyuşukluk kayboldukça ağrılarımı hisseder oldum. 4 kez iğne yaptı hemşireler ve bunlar da uyuşturucu etkili ve uyutucu iğnelerdi. Yemek yiyemedim. Bu arada ameliyattan 1 gün önce kesinlikle hiçbir şey yiyip içmiyorsunuz..Yasak..! Ameliyattan sonra bol bol sıvı ve posalı besinler tüketirseniz bağırsaklarınıza yardımcı olursunuz. Çünkü yaklaşık 2 gün bu uyuşturucu iğneden dolayı bağırsak faaliyetleriniz en az çalışır düzeye iniyor.  Çünkü 2 hafta yanlış alçıda kaldı bu ayak. Ayrıca 18 den büyükseniz et suyu falan içmenize gerek yok. Normal yemenize devam edin. Ekstra bir şey yapmanıza gerek yok. Doktorum sadece sigara içiyorsam kaynamanın gecikeceğini söyledi. Aynı zaman da alkol de. Neyse ki sigara kullanmıyordum. Süreç dahilinde alkol de kullanmadım.
     Ertesi gün akşam doktorum (ameliyatımı devlet hastanesinde oldum ve cumartesi günü olmasına rağmen) geldi, ayağıma baktı ve taburcu etti. Eve giderken ayağınız arabada sarsıldığı anda bile ağrıyor. Bunun için Arveles ağrı kesici ve bir adet antibiyotik verdi doktorum. Ağrı kesici işe yarıyor gerçekten. Ameliyattan 1 hafta sonra kontrole gelmemi söyledi doktorum. Röntgen çekip kayma var mı diye bakıyor. İlk hafta olumlu bir şey yok ve doktorum 10 gün sonra tekrar göreyim diyor. 10 gün sonra yine gidiyorum. 2. bir ameliyata ihtiyacın olabilir diyor. 15 gün sonra tekrar göreyim diyor. Tekrar gidiyorum. Röntgen çekiliyor. Kemiğim bir türlü kaynamıyor. Bir 15 gün sonra tekrar göreyim diyor. Bir 15 gün sonra tekrar gidiyorum. Sonunda kaynama görülüyor ama tamamen değil. Ayağımdaki teller ve alçı çıkarılıyor. Doktorum sadece topuğuma basabileceğimi söylüyor tam kaynama olmadığı için. Fakat benim topuğuma basmam bile teller çıktıktan bir hafta sonra mümkün olabildi. Bir 15 gün sonra tekrar kontrolüm var. Gidiyorum. Kemiğim kaynamış ama bu sefer de ayak parmaklarımı hareket ettiremiyorum. Ve üzerine basarken müthiş bir ağrı oluyor ve kıvıramıyorum. Bileğim de dahil olmak üzere.. Fizik Tedavi alman gerekiyor artık benimle işin bitti diyor doktorum. 43. gün ayağımdan tel ve alçı çıkıyor. Ondan sonraki 20. günde fizik tedaviye gidiyorum. Şu an tam 2 ay 5 gün oldu ve topallıyorum. 15 dakikalık bir yürüme sonrası ağrım oluyor ve dinleniyorum. Doktorum yürümemin 3 ay zıplamamın en az 6 ay alacağını söylemişti.Tabi fizik tedaviye ihtiyacım olmasaydı. Ayrıca 45 + 10 olarak 55 günlük heyet raporum vardı. Ve üniversiteyi bu sene kazandığım için okulum uzadı. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Sonraki süreçler hakkında bilgilendireceğim. Unuttukları olabilir yorum bırakırsanız eklerim.. Hepimize geçmiş olsun..

PS : Hastanelerin ismini buradan yazmak istemedim. Zaten ilk doktoruma açtığım bir davam var.. Merak ederseniz özelden paylaşabilirim. Kesinlikle gitmeyin çünkü.
PS : Doktorsitesi diye bir site var aklınıza takılan soruları oradaki uzmanlara da sorabilirsiniz. Ücretsiz ve bir de üye olmanız gerekiyor.
PS : Ayağıma takılan tel kirschner (kişner) telleri idi. Ve tel alınırken çok ağrı ve acınız olmuyor. Benim ameliyat sonrası ilk 1 hafta çok ağrım olmuştu. Alçı ayağınızdan çıkar çıkmaz sıcak su ve soğuk suda hareket ettirmeniz gerekiyor. Kas etkinliğinizin geri dönmesi için.
PS : Doğru teşhisi koyan doktorlarım Yusuf Özcan, Kasım Öztürk ve Özgür Yiğiter. Ameliyatımı Özgür Hoca yaptı. Hepsi de devlet hastanesi doktorları. Özel hastanelere zerre güvenim yok.Özellikle yaşadığım son olaydan ötürü.

3 Kasım 2017 Cuma

Oscar Wilde - Gül İle Bülbül Klasik İnceleme



Oscar Wilde
Gül İle Bülbül

gül ile bülbül | dilsûznâme 1455-56
     Bu nadide parça Osmanlı resim sanatının ilk örneklerindendir. Bugün Oxford'da bulunan yazma, fars edebiyatında sıkça işlenen gül ile bülbül'ün arasındaki umutsuz tutkunun simgesel anlatımı onların acılarını dünyevileştiren genç çiftle anlatılmıştır.
🔸Ayrıca Bülbül'ün Gül'e olan düşkünlüğü esasında karnını gülün üzerinde bulunan bitlerle doyurduğundan geliyormuş hafif kalp kırıyor evet haklısınız.



22.02.2017


Oscar Wilde (1854-1900) tarafından yazılmış “Gül İle Bülbül” hikayesinin romantik döneme göre klasik bir incelemesi yapılmıştır.


İÇİNDEKİLER


1)      oscar wilde / bülbül ile gül……………………………………………………..
a) bülbül ve gülün mitolojideki yeri………………………………………….
2)      bülbül ile gül hikayesi’nde zaman………………………………………….....
3)      bülbül ile gül hikayesi’nde mekan……………………………………………..
4)      bülbül ile gül hikayesi’nde kişiler …………………………………………….
5)      gül ile bülbül hikayesi’nde çatışma……………………………………………
6)      bülbül ile gül hikayesi’nde aksiyon…………………………………...………
7)      bülbül ile gül hikayesi’nde dramatik olay………………………………......
8)      bülbül ile gül hikayesi’nde konu……………………………………………….
9)      bülbül ile gül hikayesi’nin özeti………………………………………………..
10)  bülbül ile gül hikayesi’nde tema……………………………………………….
11)  bülbül ile gül hikayesi’nin romantik dönem içinde incelenmesi………..
12)  kaynakça………………………………………………………………………………




1.      Oscar Wilde / Bülbül İle Gül
     Bülbül ile Gül Oscar Wilde’ın 1888’de yayımlanan Happy Prince and Other Tales (Mutlu Prens ve Diğer Hikâyeler) kitabında yer almaktadır. Wilde bu hikâyelerinde babasının yarım bıraktığı, annesinin bitirdiği halk öyküleri seçkisinden yararlanmıştır.[2]
(a)   Bülbül Ve Gülün Mitolojideki Yeri
      Gülün mitolojideki yeri şöyledir : “Suriye kralı Theias ya da Kıbrıs kralı Kinyas’ın Myrrha ya da Smyrna adında bir kızı varmış, tanrıça Aphrodite’in lanetine uğrayan bu kız babasına tutulmuş, onunla sevişmek istemiş. Dadısının kurduğu bir düzenle babasının yatağına girmiş ve on iki gece onunla sevişmiş, son gecesi de gebe kalmış. O gece babası, yanında yatan kadının kendi kızı olduğunu anlamış ve bu korkunç günahı temizlemek için kılıcıyla kızının üstüne yürüyüp onu öldürmek istemiş. Ama tanrılar Myrrha’ya acımışlar ve onu babasının elinden kurtarmak için bir mersin ağacına çevirmişler. On ay kadar sonra ağacın kabuğu çatlamış, gövdesinden dünya güzeli bir bebek çıkmış. Çocuğun güzelliğine vurulan Aphrodite onu büyütsün diye yer altı tanrıçası Persephone’ye vermiş. Ama Persephone de çocuğa tutulmuş, onu Aphrodite’ye bir daha geri vermeye yanaşmamış.Tanrıçalar arasında kopan kavgaya yargıçlık eden Zeus, Adonis’in yılın dört ayını Persephone’nin dört ayını da Aphrodite’nin yanında geçireceğine, geri kalan zamanda da istediği yerde yaşayabileceğine karar vermiş. Adonis sekiz ay Aphrodite’nin yanında kalmayı seçince, tanrıçanın güzel delikanlıya olan aşkını kıskanan öbür tanrılar (Ares ve Artemis) Adonis’in üstüne bir yaban domuzu salmışlar, kasığından yaralanan Adonis de kanaya kanaya can vermiş.Toprağı sulayan kanından Manisa lalesi denilen bahar çiçekleri bitmiş, öte yandan sevgilisinin yardımına koşan Aphrodite’nin ayağına diken batmış, sıyrığından akan bir damla kan tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülü kırmızıya boyamış.Kışın yeraltında saklanan, baharla birlikte yeryüzüne dönen ve aşk cümbüşü içinde fışkırıp gelişenbitkisel varlığı simgeleyen Adonis’e Suriye’de özellikle kadınlar tapınırlardı: Yılda bir bahar bayramları yaparlar, saksılara,sepetlere tohum dikerler, onları sıcak suyla sularlardı, böylece hızla büyüyen bu bitkiler kısa zamanda solup ölürlerdi. Adonis bahçeleri denilen bu çiçeklerin karşısında kadınlar yas tutar ve “O ton Odinin” (Vah Adonis!) diye çığlıklarla dövünürlerdi.Adonis efsanesi Sümer ve Hitit kaynaklarından gelmektedir. Adonis İbranice “efendi” anlamına gelen Tammuz (Türkçe Temmuz) adının Yunancalaştırılmış karşılığıdır.” [3]
     Bülbül ise Aedon kılığına bürünmüş şekildedir. Aslında Aedon bülbül kılığına sokulmuş desek daha doğru olur. Mitolojik hikayesi şu şekildedir : “ (1) İlkçağ yazarlarını çok etkileyen bu efsaneye ilkin Homeros’ta rastlanır. Odysseia’da anlatıldığına göre, Aedon Pandareos’unkızı ve Thebaili Zethos’un karısıdır.Zethos’un yalnız bir çocukları olur ; İtylos. Aedon eltisini kıskanır ve bir gece en büyük oğlunu uykusunda öldürmeye kalkışır, ne var ki yanılır, karanlıkta Niobe’nin oğlunu değil de kendi çocuğunu öldürür. Tanrılar Aedon’a acıtıp onu bir bülbüle dönüştürürler.
(2) Miletos efsanesi şöyledir: Aedon Milet’li Pandareso’un kızı ve Polytekhnos adlı sanatçının karısıdır.Kocasıyla birlikte Kolophon’da mutlu günler yaşarlar, İtys adında bir oğulları olur.Ama mutlulukları başlarına vurur, gurura kapılırlar; Zeus ile Hera’dan daha mutlu bir çift olmakla övündükleri için, Hera ceza olarak kavga tanrıçası Eris’i sokar aralarına.Karı koca birbirleriyle yarışmaya girirşirler, Polytekhnos araba yapmakta, Aedon kumaş dokumakta. Kim daha çabuk bitirecekse, öbürüne bir hizmetçi bulup getirecektir. Yarışmayı Aedon kazanır, kocası da gider Efes’ten kız kardeşi Khelidon’u (Yun. Kırlangıç) alır, yolda onu kirletir, saçlarını kesip köle kılığına sokar ve kız kardeşine kim olduğunu bildirirse, onu öldüreceğini söyleyerekAedon’a verir. Aedon kız kardeşinin bir gün çeşme başında dert yandığını duyunca, onu tanır. İki kız kardeş öç almaya karar verirler, İtys’i öldürüp pişirirler ve babasına yedirirler.Polytekhnos işin farkına varınca çılgına döner, iki kız kardeşi öldürmek ister. Zeus araya girer ve birini bülbül, öbürünü kırlangıç haline sokar.
(3) Atina Efsanesi : Tragedya yazarlarının ve özellikle Sophokles’in yitik “Tereus” tragedyasında anlatıldığı gibi, Prokne ile Philomela Atina kralı Pandion’un kızlarıdır. Prokne Trakya kralı Tereus’la evlenir ve İtys adında b ir oğulları olur. Ama Tereus Philomela ile de sevişir ve olup biteni kız kardeşine anlatmasın diye dilini koparır. İki kız kardeş İtys’i kesip babasına yedirmekle öç alırlar. Tanrılar Prokne’yi bülbül, Philomela’yı kırlangıç (başka bir anlatıma göre adı güzel sesli anlamına gelen Philomela bülbül olur), Tereus’u da hüthüt kuşuna dönüştürürler. Aristophanes “Kuşlar” komedyasında bu dramı Hüthüt’ün ağzından şöyle anlatır :
“Uyan, garip bülbülüm uyan,
Çöz tanrısal dilini,
Dök yüreğindeki acıları,
Anlat o kutsal ağıtlarınla
Oğlumuz İtys’in başına gelenleri.
Kızıl boynundan su gibi aksın
Oğlumuzun adını inleyen sesin,
Sık fundalıklardan göklere yükselsin,
Apollon, altın saçlı tanrı
Duyup bu acı yankıları,
Alsın fildişi çalgısını,
Karşılık versin sana,
Tanrı koroları kursun yukarıda
Ve ölümsüz dudaklarından çıkan ezgiler
Karışsın sesine mutlu yüceliklerde.” [3]
2.      Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Zaman
        Genç öğrenci bir sabah profesörün güzel kızını görür ve onun güzelliğine tutulur ve ona onunla dans etmek istediğini söyler. Kız da buna karşılık ondan bir kırmızı gül ister. Ne yazık ki gül mevsimi değildir ve genç aradığı gülü bulamaz. Bülbül onu görür ve ona yardım edeceğini söyler. Bülbül de arar gülü bulamaz. Sonunda bir ağaç çıkar karşısına ve bu gül için ölmesi gerektiğini söyler bülbüle. Bülbül bu teklifi kabul eder ve sabaha bülbül dikenler içinde can vermiş ama bir de kırmızı gül açmış olur. Dolayısıyla hikaye sabahtan diğer sabaha olmak üzere bir gün içinde geçer.
3.      Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Mekan
           Hikaye genç adamın bahçesinde ve  profesörün evinin kapısının önünde geçer.
4.      Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Kişiler
·         Bülbül
·         Genç Adam
·         Genç Kız
·         Profesör (Pasif)
·         Kertenkele
·         Kelebek
·         Papatya
·         Beyaz Gül Ağacı
·         Sarı Gül Ağacı
·         Kırmızı Gül Ağacı
·         Meşe Ağacı
·         Saray Nazırı’nın Yeğeni (Pasif)
5.      Gül İle Bülbül Hikayesi’nde Çatışma
      İnsanın insan ile olan çatışmasına örnek olarak, genç kızın genç adam ile ve genç adamın bülbül ile çatışması verilebilir. İnsanın Kendisiyle Çatışmasına ise özellikle hikayenin başında ve sonunda genç adamın solülog benzeri konuşmaları dahil edilebilir. Son olarak aşkın gereksizliği ve manasızlığı nedeniyle genç adamın düşüncelerini okuduğumuz bu hikayede insanın toplumla çatışmasını da görmekteyiz. Zaten Oscar Wilde aşkın anlamsızlığı üzerine eserler veren bir yazardır. Şöyle diyor yazar :
“-Sanat üstüne ne düşünüyorsunuz?
-Sanat, hastalık...
-Aşk?
-Bir yanılsama
-Din?
-İnanç yerine geçen moda karşılık.
-Siz bir kuşkucusunuz.
-Asla! Kuşkuculuk inancın başlangıcıdır.
-Nesiniz siz?
           -Tanımlamak, sınırlamaktır...”[4]
6.      Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Aksiyon
     Hikayede aksiyon genç adamın kırmızı gülü bulup genç kadına kavuşabilecek mi sorusunun cevabını aramakla sağlanmaktadır. Buna yönelik genç adamın iç aksiyonu aşka dair yönelttiği solüloglarıdır. Dış aksiyonu ise gülü arama çabasıdır.
7.      Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Dramatik Olay
     Eğer bu öyküyü oyunlaştırmak isteseydik dramatik olay şöyle olurdu : Hikaye genç kadının genç adamdan karşılığında dans etmek için bir gül istemesi ile başlar. Dolayısıyla buna da hikayenin dramatik olayı da diyebiliriz.
8.      Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Konu
     Sevginin Analışılmazlığı
9.      Bülbül İle Gül Hikayesi’nin Özeti
     Fakir bir öğrenci sevdiği kızı dansa götürmek ister ve cesaretini toplayıp ona teklifte bulunur. Kız, eğer kendisine kırmızı bir gül getirebilirse sabaha kadar dans edebileceklerini söyler. Fakat mevsim henüz gül mevsimi değildir. Buna rağmen delikanlı büyük bir sevinçle kırlara koşar. Arayıp tarar, ama gül bulamaz. Bu umutsuzlukla ağlamaya başlar. Bu arada onu işiten kertenkele, kelebek, papatya, menekşe hep ona acıyarak bakarlar. Bir tek Bülbül, onun şahsında gerçek bir âşığı görür. Kendisinin, bir ömür boyunca aşkın acıklı şarkılarını söylemekle beraber böylesine ağlayamadığını düşünür ve delikanlıya yardım etmeyi aklına koyar. Çünkü aşk, dünyanın bütün hazinelerinden ve bütün ömürlerinden daha değerlidir. Bülbül hemen çimenliğe koşar, bütün gül fidanlarını tek tek dolaşır. Hepsinden, delikanlı için ertesi sabah kırmızı bir gül verip veremeyeceklerini sorar. Yalnızca bir tek fidan, ertesi sabah kendisine kırmızı bir gül açabileceğini, ancak bunun için bir şartı olduğunu söyler. Dalları şiddetli kışın etkisiyle buz tutarak kırıldığı için bülbül kanını ona verebilirse iyileşip gül açabilecektir. Bülbül bu şartı, aşk uğruna can vermek olarak görüp kabul eder. Tesadüf eseri o gece mehtap çıkmıştır ve Bülbül, kalbini gülün dikenine dayayıp şarkılar söylemeye başlar. O gece, bütün öteki şarkılarından daha güzel şarkılar söylediğini fark eder ve bu coşku ile kendinden geçerek sabaha kadar yepyeni besteler yapar. Sabaha karşı gül fidanında eşsiz güzellikte kırmızı bir gül açmıştır ama Bülbül, fidanın ayakları ucunda, çimenler arasında, kalbinde dikenle cansız yatmaktadır. Delikanlı sabahleyin sonsuz bir sevinç içinde kırmızı gülü dalından dikkatle koparıp doğru sevgilisine koşar, ancak kız oralı bile olmaz. Çünkü sınıftaki bir başka delikanlı ona dans teklifi etmiş ve karşılığında mücevherler göndermiştir. Delikanlı kırmızı gülü öfkeyle yere fırlatır, ağlayıp aşkın saçma bir şey olduğunu; felsefeye dönüp metafizik okumanınsa daha yararlı bir iş olduğunu düşünürken yere attığı gülün üzerinden bir otomobilin tekerlekleri geçer.
10.  Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Tema
     Sevgi.
11.  Bülbül İle Gül Hikayesi’nin Romantik Dönem İçinde İncelenmesi
    Bülbül ile Gül alegorik/temsilî birer eserdir. “Alegori, bir olay, nasihat, dilek veya düşünceyi, başka varlıklar vasıtasıyla ve onlara ait özelliklere boyayarak anlatmaktır. Bundan maksat, konuyu daha canlı ve vurgulu bir şekilde anlatma ve okuyucuya zihnî bir zevk vermektir.[5] Oscar Wilde’ın çalışmaya konu olan eserlerinin temel alegorları gül ve bülbüldür. Hikâyede “gül” aşkı, “bülbül” hakiki âşığı temsil etmektedir.
  “ İdealist estetik Kant’tan başlayarak güzelliğin uyumda olduğunu, bu uyumun bir birlik içinde , çokluğun uyumu olarak kabul etmiştir. Öte yandan varlığın temelinde diyalektik karşıtların bulunduğunu da kabul ettiğinden sanatta karşıtların birliğini ve uyumunu görmüştür. Uyum, karşıtların dengelenmesinden ya da karşıtların sentezinden oluşur. Sanat yaratısında özne ile nesne, kişi ile dünya, insan ile doğa, bilinç ile bilinçdışı, madde ile ruh uyumlu bir bütünlüğe erişmiş olur.” [6]

      Bülbül İle Gül Hikayesi’nde genç adam sevginin maddesel bir formla kanıtlanabileceğini maddî değeri olmayan şeylerin ve özellikle aşkın hiçbir şekilde yerinin olmadığını anlatır bize. Tam tersini de bülbül. Tıpkı Faust’un tanrısal öze yani bilgiye ulaşmak için verdiği çabaları genç adam da güle ulaşmak için verir. Fakat bir gül sadece bir güldür. Dünyadaki bütün sevgileri onun içine hapsetmek ne mümkün?! Genç adam gülü sevmediği için, bülbülü sevmediği için (ki bunu hikayenin sonunda kırmızı gülün üzerinden bir araba tekerinin geçmesiyle çok net bir biçimde görürüz) asla gerçek aşka kavuşamaz.Hepimizin bildiği gibi aslında güzel olan gül değil, gülün gül olması için verilen emek dolayısıyla sevgidir. Bunu da hikayede bülbül gösteriyor bize.  Oscar Wilde gerçek âşık için sabır, fedakârlık ve sorgulamadan inanma vasıflarını uygun görmüştür “Bülbül”ün sonu ölüm de olsa “gül”e duyduğu aşk onu ebedîleştirmiştir. Sevgi ve nefret, kibir ile alçakgönüllülük kavramlarından yani karşıtlıklarından bir uyum oluştuğu görülmektedir.
   “Romantizm, sanatın tanrısal bir yönlendirme ile mükemmel olana doğru evrimleştiğini kabul etmiştir. Yaratının gerçekleşmesinde toplumsal olayların, fiziksel yasaların etkisi dikkate alınmaz. Yaratıcı sanatçı, özel bir kişi, bir dahidir. “ [6] İdealist tarihselcilik akımıyla da evrenin ya da insanların özünü yalnızca dahi olan sanatçıların görebileceği ve gösterebileceğini savunmuşlardır.
     Bülbül ile Gül Hikayesi’nde kimsenin göremediği fakat aslında hayatın bile böyle doğru aktığını, mutlu olmanın özünün sevmek ve sevilmek olduğunu ve bu zor duyguları hissetmek ve göstermek için insanın hep çabalaması gerektiğini anlatmaktadır. Bir yandan da, (ki bu yazarın da görüşüdür) aşkın ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın yine da anlamsız bir dizi yorgunluklara sebep olduğu ve ona kavuşulamayacağından gereksizliği de söylenir son bölümde. Sonuç olarak doğanın ve üzerinde yaşayan insanın özünün sevgi ve nefret, mutluluk ile hüzün, kibir ile alçakgönüllülük üzerine kurulduğunu görebilen ve anlatabilen sadece yazarımız Oscar Wilde olmuştur.
     Hikayede alegorik anlatımdan dolayı özgür bir düş gücünün var olduğunu görebilmekteyiz. Konusu bakımıyla da insanın vicdanına ışık tutan ve onu uygarlaştıran bir biçime sahiptir. Özellikle başlangıçta gördüğümüz üzere hikaye, coşkulu bir anlatıma sahiptir. Okuyucunun duygusal olarak etkilenmesine önem verilmiş, doğanın canlı ve gizemli bir dili olduğu gösterilmiştir. İşte tüm bu özellikler de Bülbül İle Gül’ün romantik bir eser olduğunu kanıtlar niteliktedir.





12.  KAYNAKÇA
1)      Oscar Wilde, Mutlu Prens, Çeviren: Özgü Çelik, Say Yayınları, İstanbul 2004. Eserin incelenmesinde de aynı çeviri esas alınmıştır.  
2)      Şakir Eczacıbaşı, Oscar Wilde Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler, Remzi Kitabevi, İstanbul 2002, s. 46.  
3)      Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitapevi. 2007.
4)      62 Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi’nden. Şakir Eczacıbaşı, a.g.e., s. 170.  
6)      Sevda Şener, Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi,Dost Kitapevi,2014