19 Kasım 2017 Pazar
Metatarsal Fraktür (Eklem Kırığı)
Merhaba. Bu yazımda sizinle Metatarsal Fraktür ameliyatım ve geçirdiğim süreçleri paylaşacağım. İnternette bu ameliyatla ilgili çok az bilgi vardı ve deneyimlerini paylaşan olmamış. Aklınıza gelen soruları cevaplayayım dedim.
Öncelikle sol ayak 2. parmak eklem kemiğimde kırık oluştu. İlk doktorum (ist devlet hastanesi acili) bu kırığı göremediği için ayağım yaklaşık 2 hafta yanlış alçıda kaldı. Tam 4 tane doktor gezdim İst da ayağım alçıda ve hala ağrıyordu çünkü. Daha önce de elimi kırmıştım. Alçıdan sonraki süreç hakkında tecrübeliydim. Eyüp ilçesindeki bir özel hastaneye gittim ve doktorum neredeyse beni azarlayarak ayağımda kırık göremediğini söyleyip alçımı çıkardı ve üstüne basmam gerektiğini söyledi. O gün biraz basmaya çalıştım ama ayağımda morluk ve ağrı devam ediyordu. Akşam Okmeydanı Devlet Hastanesi'ne gittim ve sonunda kırığım tespit edildi. Ortopedi kısmına yönlendirildim yine acilin. Ve bilin bakalım ne oldu..? 3 - 4 tane doktor ve asistanları birleşip MR ve röntgen sonuçlarına bakıp birbirlerine bir sürü şey söylüyorlar. Hayatımda bu kadar korkunç bir sahne daha yaşadığımı hatırlamıyorum. Sonra baan dönüp Metatarsal Fraktür yani eklem kırığım olduğunu ve ilk 3 gün içinde ameliyat olmam gerektiğini ilk doktorum neden müdahalede bulunmadığını vs. sordu. Hemen ailemin yanına gittim ve başka bir doktora daha göründüm. O da aynı teşhisi koydu ve ameliyatımı oldum. Buraya kadar 2 haftalık yanlış alçıda kalmış bir ayağım var. Dolayısıyla kırık kemiğin verdiği zararı ve doku kaybımı siz düşünün.
Ameliyatımı 18 den büyük olduğum için lokal anestezi altında değil de (tabi ameliyattan önce anesteziye, kalp grafisi vs. gibi bir sürü hazırlık yapıyorsunuz, doktorunuz yönlendiriyor.) beldeki omurlarımdan 2 ya da 3 kez iğne yedim :D Ve belden aşağım uyuşmuş durumda geldi yaklaşık bi 15-20 saniye sonunda. Ameliyatı görmemem için önüme bir örtü örtüldü ama tavandaki lambanın etrafı gümüş kaplı olduğu için ameliyatım yukarı yansıyor ve ben de takip ediyordum. 2. parmağımın üstünden eklemime kadar yaklaşık baş parmağım uzunluğunda bir kesik atıldı ve işleme başladın. Acı ve ağrım yok henüz. Yaklaşık 45 dk kadar sürdü sanırım ameliyatım. Ama ameliyatta bir serum takıldığı için sonrasında da onun bitmesini bekliyorsunuz. Ailem yaklaşık 2 saat ameliyathanede kaldığımı söyledi.
Ameliyathaneden çıktım ve doktorum 1-3 gün yatışın olabilir ağrılarına bağlı dedi. Ameliyata yaklaşık 16.00 gibi girmiştim. Bu arada doktorum ameliyatım güzel geçtiğini ama kemiğimin kaynamama olasılığı olduğunu söyledi. Ayak eklem kemiğime 2 tane çapraz şekilde bir alttan ve bir üstten olmak şekilde tel takılmış ve alçıya alınmış halde çıkıyorum bu arada.O gece yatıştım. Ameliyat sonrasında ve daha önceki süreçte ayağınızı hep yüksekte tutmanızdan bahsetmiyorum. Ayağınız kalp hizasından aşağıya inince müthiş bir ağrı,sızlama ve morarma ile karşılaşıyorsunuz. İlk gecen ayağımı bırakın vücudumun herhangi bir yanını bile oynatamadım uyuşmuş olduğum için de.. Uyuşukluk kayboldukça ağrılarımı hisseder oldum. 4 kez iğne yaptı hemşireler ve bunlar da uyuşturucu etkili ve uyutucu iğnelerdi. Yemek yiyemedim. Bu arada ameliyattan 1 gün önce kesinlikle hiçbir şey yiyip içmiyorsunuz..Yasak..! Ameliyattan sonra bol bol sıvı ve posalı besinler tüketirseniz bağırsaklarınıza yardımcı olursunuz. Çünkü yaklaşık 2 gün bu uyuşturucu iğneden dolayı bağırsak faaliyetleriniz en az çalışır düzeye iniyor. Çünkü 2 hafta yanlış alçıda kaldı bu ayak. Ayrıca 18 den büyükseniz et suyu falan içmenize gerek yok. Normal yemenize devam edin. Ekstra bir şey yapmanıza gerek yok. Doktorum sadece sigara içiyorsam kaynamanın gecikeceğini söyledi. Aynı zaman da alkol de. Neyse ki sigara kullanmıyordum. Süreç dahilinde alkol de kullanmadım.
Ertesi gün akşam doktorum (ameliyatımı devlet hastanesinde oldum ve cumartesi günü olmasına rağmen) geldi, ayağıma baktı ve taburcu etti. Eve giderken ayağınız arabada sarsıldığı anda bile ağrıyor. Bunun için Arveles ağrı kesici ve bir adet antibiyotik verdi doktorum. Ağrı kesici işe yarıyor gerçekten. Ameliyattan 1 hafta sonra kontrole gelmemi söyledi doktorum. Röntgen çekip kayma var mı diye bakıyor. İlk hafta olumlu bir şey yok ve doktorum 10 gün sonra tekrar göreyim diyor. 10 gün sonra yine gidiyorum. 2. bir ameliyata ihtiyacın olabilir diyor. 15 gün sonra tekrar göreyim diyor. Tekrar gidiyorum. Röntgen çekiliyor. Kemiğim bir türlü kaynamıyor. Bir 15 gün sonra tekrar göreyim diyor. Bir 15 gün sonra tekrar gidiyorum. Sonunda kaynama görülüyor ama tamamen değil. Ayağımdaki teller ve alçı çıkarılıyor. Doktorum sadece topuğuma basabileceğimi söylüyor tam kaynama olmadığı için. Fakat benim topuğuma basmam bile teller çıktıktan bir hafta sonra mümkün olabildi. Bir 15 gün sonra tekrar kontrolüm var. Gidiyorum. Kemiğim kaynamış ama bu sefer de ayak parmaklarımı hareket ettiremiyorum. Ve üzerine basarken müthiş bir ağrı oluyor ve kıvıramıyorum. Bileğim de dahil olmak üzere.. Fizik Tedavi alman gerekiyor artık benimle işin bitti diyor doktorum. 43. gün ayağımdan tel ve alçı çıkıyor. Ondan sonraki 20. günde fizik tedaviye gidiyorum. Şu an tam 2 ay 5 gün oldu ve topallıyorum. 15 dakikalık bir yürüme sonrası ağrım oluyor ve dinleniyorum. Doktorum yürümemin 3 ay zıplamamın en az 6 ay alacağını söylemişti.Tabi fizik tedaviye ihtiyacım olmasaydı. Ayrıca 45 + 10 olarak 55 günlük heyet raporum vardı. Ve üniversiteyi bu sene kazandığım için okulum uzadı. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Sonraki süreçler hakkında bilgilendireceğim. Unuttukları olabilir yorum bırakırsanız eklerim.. Hepimize geçmiş olsun..
PS : Hastanelerin ismini buradan yazmak istemedim. Zaten ilk doktoruma açtığım bir davam var.. Merak ederseniz özelden paylaşabilirim. Kesinlikle gitmeyin çünkü.
PS : Doktorsitesi diye bir site var aklınıza takılan soruları oradaki uzmanlara da sorabilirsiniz. Ücretsiz ve bir de üye olmanız gerekiyor.
PS : Ayağıma takılan tel kirschner (kişner) telleri idi. Ve tel alınırken çok ağrı ve acınız olmuyor. Benim ameliyat sonrası ilk 1 hafta çok ağrım olmuştu. Alçı ayağınızdan çıkar çıkmaz sıcak su ve soğuk suda hareket ettirmeniz gerekiyor. Kas etkinliğinizin geri dönmesi için.
PS : Doğru teşhisi koyan doktorlarım Yusuf Özcan, Kasım Öztürk ve Özgür Yiğiter. Ameliyatımı Özgür Hoca yaptı. Hepsi de devlet hastanesi doktorları. Özel hastanelere zerre güvenim yok.Özellikle yaşadığım son olaydan ötürü.
3 Kasım 2017 Cuma
Oscar Wilde - Gül İle Bülbül Klasik İnceleme
Oscar Wilde
|
gül ile bülbül | dilsûznâme 1455-56
|
|
22.02.2017
|
İÇİNDEKİLER
1)
oscar wilde / bülbül ile
gül……………………………………………………..
a) bülbül ve gülün
mitolojideki yeri………………………………………….
2)
bülbül ile gül hikayesi’nde
zaman………………………………………….....
3)
bülbül ile gül hikayesi’nde
mekan……………………………………………..
4)
bülbül ile gül hikayesi’nde kişiler …………………………………………….
5)
gül ile bülbül hikayesi’nde
çatışma……………………………………………
6)
bülbül ile gül hikayesi’nde
aksiyon…………………………………...………
7)
bülbül ile gül hikayesi’nde dramatik
olay………………………………......
8)
bülbül ile gül hikayesi’nde
konu……………………………………………….
9)
bülbül ile gül hikayesi’nin
özeti………………………………………………..
10) bülbül ile gül
hikayesi’nde tema……………………………………………….
11) bülbül ile gül
hikayesi’nin romantik dönem içinde incelenmesi………..
12) kaynakça………………………………………………………………………………
1.
Oscar Wilde / Bülbül
İle Gül
Bülbül ile Gül Oscar Wilde’ın 1888’de yayımlanan Happy
Prince and Other Tales (Mutlu Prens ve Diğer Hikâyeler) kitabında
yer almaktadır. Wilde bu hikâyelerinde babasının yarım bıraktığı, annesinin
bitirdiği halk öyküleri seçkisinden yararlanmıştır.[2]
(a)
Bülbül Ve Gülün
Mitolojideki Yeri
Gülün mitolojideki yeri şöyledir : “Suriye
kralı Theias ya da Kıbrıs kralı Kinyas’ın Myrrha ya da Smyrna adında bir kızı
varmış, tanrıça Aphrodite’in lanetine uğrayan bu kız babasına tutulmuş, onunla
sevişmek istemiş. Dadısının kurduğu bir düzenle babasının yatağına girmiş ve on
iki gece onunla sevişmiş, son gecesi de gebe kalmış. O gece babası, yanında yatan
kadının kendi kızı olduğunu anlamış ve bu korkunç günahı temizlemek için
kılıcıyla kızının üstüne yürüyüp onu öldürmek istemiş. Ama tanrılar Myrrha’ya
acımışlar ve onu babasının elinden kurtarmak için bir mersin ağacına
çevirmişler. On ay kadar sonra ağacın kabuğu çatlamış, gövdesinden dünya güzeli
bir bebek çıkmış. Çocuğun güzelliğine vurulan Aphrodite onu büyütsün diye yer
altı tanrıçası Persephone’ye vermiş. Ama Persephone de çocuğa tutulmuş, onu Aphrodite’ye
bir daha geri vermeye yanaşmamış.Tanrıçalar arasında kopan kavgaya yargıçlık
eden Zeus, Adonis’in yılın dört ayını Persephone’nin dört ayını da
Aphrodite’nin yanında geçireceğine, geri kalan zamanda da istediği yerde
yaşayabileceğine karar vermiş. Adonis sekiz ay Aphrodite’nin yanında kalmayı
seçince, tanrıçanın güzel delikanlıya olan aşkını kıskanan öbür tanrılar (Ares
ve Artemis) Adonis’in üstüne bir yaban domuzu salmışlar, kasığından yaralanan
Adonis de kanaya kanaya can vermiş.Toprağı sulayan kanından Manisa lalesi
denilen bahar çiçekleri bitmiş, öte yandan sevgilisinin yardımına koşan
Aphrodite’nin ayağına diken batmış, sıyrığından akan bir damla kan tanrıçanın
çiçeği olan beyaz gülü kırmızıya boyamış.Kışın yeraltında saklanan, baharla
birlikte yeryüzüne dönen ve aşk cümbüşü içinde fışkırıp gelişenbitkisel varlığı
simgeleyen Adonis’e Suriye’de özellikle kadınlar tapınırlardı: Yılda bir bahar
bayramları yaparlar, saksılara,sepetlere tohum dikerler, onları sıcak suyla
sularlardı, böylece hızla büyüyen bu bitkiler kısa zamanda solup ölürlerdi. Adonis
bahçeleri denilen bu çiçeklerin karşısında kadınlar yas tutar ve “O ton Odinin”
(Vah Adonis!) diye çığlıklarla dövünürlerdi.Adonis efsanesi Sümer ve Hitit
kaynaklarından gelmektedir. Adonis İbranice “efendi” anlamına gelen Tammuz
(Türkçe Temmuz) adının Yunancalaştırılmış karşılığıdır.” [3]
Bülbül ise
Aedon kılığına bürünmüş şekildedir. Aslında Aedon bülbül kılığına sokulmuş
desek daha doğru olur. Mitolojik hikayesi şu şekildedir : “ (1) İlkçağ
yazarlarını çok etkileyen bu efsaneye ilkin Homeros’ta rastlanır. Odysseia’da
anlatıldığına göre, Aedon Pandareos’unkızı ve Thebaili Zethos’un
karısıdır.Zethos’un yalnız bir çocukları olur ; İtylos. Aedon eltisini kıskanır
ve bir gece en büyük oğlunu uykusunda öldürmeye kalkışır, ne var ki yanılır,
karanlıkta Niobe’nin oğlunu değil de kendi çocuğunu öldürür. Tanrılar Aedon’a
acıtıp onu bir bülbüle dönüştürürler.
(2) Miletos efsanesi şöyledir: Aedon Milet’li
Pandareso’un kızı ve Polytekhnos adlı sanatçının karısıdır.Kocasıyla birlikte
Kolophon’da mutlu günler yaşarlar, İtys adında bir oğulları olur.Ama
mutlulukları başlarına vurur, gurura kapılırlar; Zeus ile Hera’dan daha mutlu
bir çift olmakla övündükleri için, Hera ceza olarak kavga tanrıçası Eris’i
sokar aralarına.Karı koca birbirleriyle yarışmaya girirşirler, Polytekhnos
araba yapmakta, Aedon kumaş dokumakta. Kim daha çabuk bitirecekse, öbürüne bir
hizmetçi bulup getirecektir. Yarışmayı Aedon kazanır, kocası da gider Efes’ten
kız kardeşi Khelidon’u (Yun. Kırlangıç) alır, yolda onu kirletir, saçlarını
kesip köle kılığına sokar ve kız kardeşine kim olduğunu bildirirse, onu
öldüreceğini söyleyerekAedon’a verir. Aedon kız kardeşinin bir gün çeşme
başında dert yandığını duyunca, onu tanır. İki kız kardeş öç almaya karar
verirler, İtys’i öldürüp pişirirler ve babasına yedirirler.Polytekhnos işin
farkına varınca çılgına döner, iki kız kardeşi öldürmek ister. Zeus araya girer
ve birini bülbül, öbürünü kırlangıç haline sokar.
(3) Atina Efsanesi : Tragedya yazarlarının ve özellikle
Sophokles’in yitik “Tereus” tragedyasında anlatıldığı gibi, Prokne ile
Philomela Atina kralı Pandion’un kızlarıdır. Prokne Trakya kralı Tereus’la
evlenir ve İtys adında b ir oğulları olur. Ama Tereus Philomela ile de sevişir
ve olup biteni kız kardeşine anlatmasın diye dilini koparır. İki kız kardeş
İtys’i kesip babasına yedirmekle öç alırlar. Tanrılar Prokne’yi bülbül,
Philomela’yı kırlangıç (başka bir anlatıma göre adı güzel sesli anlamına gelen
Philomela bülbül olur), Tereus’u da hüthüt kuşuna dönüştürürler. Aristophanes
“Kuşlar” komedyasında bu dramı Hüthüt’ün ağzından şöyle anlatır :
“Uyan, garip
bülbülüm uyan,
Çöz tanrısal
dilini,
Dök yüreğindeki
acıları,
Anlat o kutsal
ağıtlarınla
Oğlumuz İtys’in
başına gelenleri.
Kızıl boynundan su
gibi aksın
Oğlumuzun adını
inleyen sesin,
Sık fundalıklardan
göklere yükselsin,
Apollon, altın
saçlı tanrı
Duyup bu acı
yankıları,
Alsın fildişi
çalgısını,
Karşılık versin
sana,
Tanrı koroları
kursun yukarıda
Ve ölümsüz
dudaklarından çıkan ezgiler
Karışsın sesine
mutlu yüceliklerde.” [3]
2.
Bülbül İle Gül Hikayesi’nde
Zaman
Genç öğrenci bir sabah profesörün güzel
kızını görür ve onun güzelliğine tutulur ve ona onunla dans etmek istediğini
söyler. Kız da buna karşılık ondan bir kırmızı gül ister. Ne yazık ki gül
mevsimi değildir ve genç aradığı gülü bulamaz. Bülbül onu görür ve ona yardım
edeceğini söyler. Bülbül de arar gülü bulamaz. Sonunda bir ağaç çıkar karşısına
ve bu gül için ölmesi gerektiğini söyler bülbüle. Bülbül bu teklifi kabul eder
ve sabaha bülbül dikenler içinde can vermiş ama bir de kırmızı gül açmış olur.
Dolayısıyla hikaye sabahtan diğer sabaha olmak üzere bir gün içinde geçer.
3.
Bülbül İle Gül Hikayesi’nde
Mekan
Hikaye genç
adamın bahçesinde ve profesörün evinin
kapısının önünde geçer.
4.
Bülbül İle Gül Hikayesi’nde
Kişiler
·
Bülbül
·
Genç Adam
·
Genç Kız
·
Profesör (Pasif)
·
Kertenkele
·
Kelebek
·
Papatya
·
Beyaz Gül Ağacı
·
Sarı Gül Ağacı
·
Kırmızı Gül Ağacı
·
Meşe Ağacı
·
Saray Nazırı’nın Yeğeni (Pasif)
5.
Gül İle Bülbül
Hikayesi’nde Çatışma
İnsanın insan ile olan çatışmasına örnek
olarak, genç kızın genç adam ile ve genç adamın bülbül ile çatışması
verilebilir. İnsanın Kendisiyle Çatışmasına ise özellikle hikayenin başında ve
sonunda genç adamın solülog benzeri konuşmaları dahil edilebilir. Son olarak
aşkın gereksizliği ve manasızlığı nedeniyle genç adamın düşüncelerini
okuduğumuz bu hikayede insanın toplumla çatışmasını da görmekteyiz. Zaten Oscar
Wilde aşkın anlamsızlığı üzerine eserler veren bir yazardır. Şöyle diyor yazar
:
“-Sanat üstüne ne
düşünüyorsunuz?
-Sanat,
hastalık...
-Aşk?
-Bir yanılsama
-Din?
-İnanç yerine
geçen moda karşılık.
-Siz bir
kuşkucusunuz.
-Asla!
Kuşkuculuk inancın başlangıcıdır.
-Nesiniz siz?
-Tanımlamak,
sınırlamaktır...”[4]
6.
Bülbül İle Gül Hikayesi’nde
Aksiyon
Hikayede aksiyon genç adamın kırmızı gülü
bulup genç kadına kavuşabilecek mi sorusunun cevabını aramakla sağlanmaktadır.
Buna yönelik genç adamın iç aksiyonu aşka dair yönelttiği solüloglarıdır. Dış
aksiyonu ise gülü arama çabasıdır.
7.
Bülbül İle Gül
Hikayesi’nde Dramatik Olay
Eğer bu öyküyü oyunlaştırmak isteseydik dramatik olay şöyle olurdu : Hikaye genç kadının genç adamdan
karşılığında dans etmek için bir gül istemesi ile başlar. Dolayısıyla buna da
hikayenin dramatik olayı da diyebiliriz.
8. Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Konu
Sevginin Analışılmazlığı
9.
Bülbül İle Gül
Hikayesi’nin Özeti
Fakir bir
öğrenci sevdiği kızı dansa götürmek ister ve cesaretini toplayıp ona teklifte
bulunur. Kız, eğer kendisine kırmızı bir gül getirebilirse sabaha kadar dans
edebileceklerini söyler. Fakat mevsim henüz gül mevsimi değildir. Buna rağmen
delikanlı büyük bir sevinçle kırlara koşar. Arayıp tarar, ama gül bulamaz. Bu
umutsuzlukla ağlamaya başlar. Bu arada onu işiten kertenkele, kelebek, papatya,
menekşe hep ona acıyarak bakarlar. Bir tek Bülbül, onun şahsında gerçek bir
âşığı görür. Kendisinin, bir ömür boyunca aşkın acıklı şarkılarını söylemekle
beraber böylesine ağlayamadığını düşünür ve delikanlıya yardım etmeyi aklına
koyar. Çünkü aşk, dünyanın bütün hazinelerinden ve bütün ömürlerinden daha
değerlidir. Bülbül hemen çimenliğe koşar, bütün gül fidanlarını tek tek
dolaşır. Hepsinden, delikanlı için ertesi sabah kırmızı bir gül verip
veremeyeceklerini sorar. Yalnızca bir tek fidan, ertesi sabah kendisine kırmızı
bir gül açabileceğini, ancak bunun için bir şartı olduğunu söyler. Dalları
şiddetli kışın etkisiyle buz tutarak kırıldığı için bülbül kanını ona
verebilirse iyileşip gül açabilecektir. Bülbül bu şartı, aşk uğruna can vermek
olarak görüp kabul eder. Tesadüf eseri o gece mehtap çıkmıştır ve Bülbül,
kalbini gülün dikenine dayayıp şarkılar söylemeye başlar. O gece, bütün öteki
şarkılarından daha güzel şarkılar söylediğini fark eder ve bu coşku ile
kendinden geçerek sabaha kadar yepyeni besteler yapar. Sabaha karşı gül
fidanında eşsiz güzellikte kırmızı bir gül açmıştır ama Bülbül, fidanın
ayakları ucunda, çimenler arasında, kalbinde dikenle cansız yatmaktadır.
Delikanlı sabahleyin sonsuz bir sevinç içinde kırmızı gülü dalından dikkatle
koparıp doğru sevgilisine koşar, ancak kız oralı bile olmaz. Çünkü sınıftaki
bir başka delikanlı ona dans teklifi etmiş ve karşılığında mücevherler
göndermiştir. Delikanlı kırmızı gülü öfkeyle yere fırlatır, ağlayıp aşkın saçma
bir şey olduğunu; felsefeye dönüp metafizik okumanınsa daha yararlı bir iş
olduğunu düşünürken yere attığı gülün üzerinden bir otomobilin tekerlekleri
geçer.
10. Bülbül İle Gül Hikayesi’nde Tema
Sevgi.
11. Bülbül İle Gül Hikayesi’nin Romantik Dönem İçinde
İncelenmesi
Bülbül ile
Gül alegorik/temsilî birer eserdir. “Alegori, bir olay, nasihat,
dilek veya düşünceyi, başka varlıklar vasıtasıyla ve onlara ait özelliklere
boyayarak anlatmaktır. Bundan maksat, konuyu daha canlı ve vurgulu bir şekilde
anlatma ve okuyucuya zihnî bir zevk vermektir.[5]
Oscar Wilde’ın çalışmaya konu olan eserlerinin temel alegorları gül ve
bülbüldür. Hikâyede “gül” aşkı, “bülbül” hakiki âşığı temsil
etmektedir.
“ İdealist estetik Kant’tan başlayarak
güzelliğin uyumda olduğunu, bu uyumun bir birlik içinde , çokluğun uyumu olarak
kabul etmiştir. Öte yandan varlığın temelinde diyalektik karşıtların
bulunduğunu da kabul ettiğinden sanatta karşıtların birliğini ve uyumunu
görmüştür. Uyum, karşıtların dengelenmesinden ya da karşıtların sentezinden
oluşur. Sanat yaratısında özne ile nesne, kişi ile dünya, insan ile doğa,
bilinç ile bilinçdışı, madde ile ruh uyumlu bir bütünlüğe erişmiş olur.” [6]
Bülbül İle Gül Hikayesi’nde genç adam
sevginin maddesel bir formla kanıtlanabileceğini maddî değeri olmayan şeylerin
ve özellikle aşkın hiçbir şekilde yerinin olmadığını anlatır bize. Tam tersini
de bülbül. Tıpkı Faust’un tanrısal öze yani bilgiye ulaşmak için verdiği
çabaları genç adam da güle ulaşmak için verir. Fakat bir gül sadece bir güldür.
Dünyadaki bütün sevgileri onun içine hapsetmek ne mümkün?! Genç adam gülü
sevmediği için, bülbülü sevmediği için (ki
bunu hikayenin sonunda kırmızı gülün üzerinden bir araba tekerinin geçmesiyle
çok net bir biçimde görürüz) asla gerçek aşka kavuşamaz.Hepimizin bildiği
gibi aslında güzel olan gül değil, gülün gül olması için verilen emek
dolayısıyla sevgidir. Bunu da hikayede bülbül gösteriyor bize. Oscar Wilde gerçek âşık için sabır,
fedakârlık ve sorgulamadan inanma vasıflarını uygun görmüştür “Bülbül”ün sonu
ölüm de olsa “gül”e duyduğu aşk onu ebedîleştirmiştir. Sevgi ve nefret, kibir
ile alçakgönüllülük kavramlarından yani karşıtlıklarından bir uyum oluştuğu
görülmektedir.
“Romantizm,
sanatın tanrısal bir yönlendirme ile mükemmel olana doğru evrimleştiğini kabul
etmiştir. Yaratının gerçekleşmesinde toplumsal olayların, fiziksel yasaların
etkisi dikkate alınmaz. Yaratıcı sanatçı, özel bir kişi, bir dahidir. “ [6]
İdealist tarihselcilik akımıyla da evrenin ya da insanların özünü yalnızca dahi
olan sanatçıların görebileceği ve gösterebileceğini savunmuşlardır.
Bülbül ile Gül Hikayesi’nde kimsenin
göremediği fakat aslında hayatın bile böyle doğru aktığını, mutlu olmanın
özünün sevmek ve sevilmek olduğunu ve bu zor duyguları hissetmek ve göstermek
için insanın hep çabalaması gerektiğini anlatmaktadır. Bir yandan da, (ki bu
yazarın da görüşüdür) aşkın ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın yine da anlamsız
bir dizi yorgunluklara sebep olduğu ve ona kavuşulamayacağından gereksizliği de
söylenir son bölümde. Sonuç olarak doğanın ve üzerinde yaşayan insanın özünün
sevgi ve nefret, mutluluk ile hüzün, kibir ile alçakgönüllülük üzerine
kurulduğunu görebilen ve anlatabilen sadece yazarımız Oscar Wilde olmuştur.
Hikayede alegorik anlatımdan dolayı özgür
bir düş gücünün var olduğunu görebilmekteyiz. Konusu bakımıyla da insanın
vicdanına ışık tutan ve onu uygarlaştıran bir biçime sahiptir. Özellikle
başlangıçta gördüğümüz üzere hikaye, coşkulu bir anlatıma sahiptir. Okuyucunun
duygusal olarak etkilenmesine önem verilmiş, doğanın canlı ve gizemli bir dili olduğu
gösterilmiştir. İşte tüm bu özellikler de Bülbül İle Gül’ün romantik bir eser
olduğunu kanıtlar niteliktedir.
12.
KAYNAKÇA
1)
Oscar Wilde, Mutlu Prens, Çeviren: Özgü Çelik, Say
Yayınları, İstanbul 2004. Eserin incelenmesinde de aynı çeviri esas alınmıştır.
2)
Şakir Eczacıbaşı, Oscar Wilde Tutkular, Acılar,
Gülümseyen Deyişler, Remzi Kitabevi, İstanbul 2002, s. 46.
3) Azra
Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitapevi. 2007.
4)
62 Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi’nden. Şakir
Eczacıbaşı, a.g.e., s. 170.
6)
Sevda
Şener, Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi,Dost Kitapevi,2014
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Blog Arşivi
- Kasım 2017 (6)
- Aralık 2017 (3)
- Ocak 2018 (4)
- Şubat 2018 (5)
- Mart 2018 (2)
- Nisan 2018 (1)
- Mayıs 2018 (2)
- Haziran 2018 (3)
- Aralık 2018 (4)
- Ocak 2019 (4)
- Temmuz 2019 (1)
- Haziran 2020 (7)
- Ocak 2021 (12)
- Mart 2021 (1)