GÜLLÜ AGOP’UN OSMANLI TİYATROSU
Hagop Vartovyan’ın (Güllü Agop) kurduğu Tiyatro-i Osmani’de, Âli
Paşa’nın aradığına benzer bir ortam oluşum halindeydi. Repertuarı hem Ermenice
hem Türkçe oyunlardan, sadece yazar ve çevirmenleri değil oyuncu kadrosu da hem
Ermenilerden hem Müslümanlardan oluşan Hagop Vartovyan tiyatrosu, bu şekliyle
Osmanlı’nın daha önce benzerini tecrübe etmediği, e!i görülmemiş çok kültürlü
bir deneyimi müjdeliyordu. O güne kadar Osmanlı’nın merkez kentlerinde
(İstanbul, İzmir, Bursa), birbirinden bağımsız özerk damarlar şeklinde
örgütlenen tiyatrolar, ilk defa şimdi İstanbul’da, farklı milletlerden yazarlar
ile oyuncuların beraber ürettiği ve imparatorluğun farklı unsurlarına aynı anda
seslenen bir yapı oluşturuyorlardı. Tiyatro-i Osmanî beraber üretilecek,
tartışılacak, konuşulacak bir toplumsal-kültürel imkânın adıydı. Nihayetinde
klasik devlet ve toplum yapısı çürümekteyken, “ithal” edilen modern bir
sanatsal/siyasal araç olarak tiyatro, yeni oluşmakta olan modern kamusal alanda
birbirinden uzak yaşayan farklı gruplar için yeni iletişim imkânları açıyor,
onları bir araya getiriyordu.
Hiç şüphe yok ki bu bir araya getirme sorunsuz, eksiksiz, kavgasız
değildir. Tam tersine tiyatral alan 19. yüzyılın değişen toplumsal-yönetsel
yapılarına da bağlı olarak devrin bütün çatışmalarını içinde taşımakta ve ifade
etmektedir. Eski devlet yapısı ile arzulanan ama ne olduğu tam kavranamayan
yenisi arasındaki; eleştirilen ama bazen de masallaştırılarak yüceltilen eski
gündelik ya!amla hem korkulan hem de arzu edilen modern yaşam arasındaki;
kısacası yerlilik ve Batılılık arasındaki çatışmalar tiyatral alanda temsil
edilmektedir. bulmuştur. Dolayısıyla zaten Osmanlı içinde bir kriz dönemi
vakası olan tiyatro, diğer şeylerin yanında imparatorluğun içinde bulunduğu
krizin farklı yönlerinin eşzamanlı bir dillendiricisidir.
Öte yandan, Osmanlı’da modern tiyatro tecrübesini eşsiz yapan sadece
onun Osmanlı’nın 19. yüzyıl krizini anlatan bir göstergeler haritası sunuyor
olması da değildir; aksine, tiyatral alan içinde bu göstergeler haritasına bir
söyleşmeler- diyaloglar örüntüsü de eşlik etmektedir. Daha açık bir ifadeyle,
Osmanlı tiyatrosu bütüncül bir yapı olarak teksesliliğin kırıldığı, uluslaşma
sürecinde giderek birbirinden uzaklaşacak hatta kopacak unsurların konuşma ve
birbirini anlama imkânı bulduğu bir alan sunar. Çünkü Osmanlı Ermenileri,
Müslümanları ve hatta ülke içindeki Batılı unsurlar (özellikle Levantenlerin,
yeni kurulmuş yabancı okulların, tiyatroyu popüler yapan gezici İtalyan,
Fransız ve Alman kumpanyaların etkisiyle) modern Osmanlı tiyatrosunu hep
beraber var ederken, belki de ilk defa gerçek bir karşılıklı tanıma
tecrübesinin içinden geçmektedirler.
İşte İstanbul’da modern tiyatro edebiyatı böyle bir çoğul tiyatro
ortamının içinde doğmuştur. Krizin içinde yol bulmaya çalışan, bu noktada
toplumsal sorumluluk duyan entelektüel-sanatçı, bir dert anlatma yolu olarak
tiyatroyu coşkuyla sahiplenecek, Ermenicede 1850’lerin ba!ından Türkçede
1860’ların ortasından itibaren ciddi bir dramatik yazarlık faaliyeti
görülecektir. Ermenicenin ve Türkçenin modern yazarları hem içinde bulundukları
kriz durumunu hem de bu krize alternatiflerini ellerindeki bu modern edebi
araçla anlatmanın gücüne inanacaklardır.
Oyun Yazarları
Güllü Agop, Türk tiyatrosunun
gelişmesinde önemli rol oynamış bir tiyatrocu. Tiyatrosunda sergilediği çeviri
oyunların yanısıra Ebüzziya Tevfik, Direktör Ali Bey, Recaizade Ekrem,
Namık Kemal, Ahmed Midhat Efendi gibi döneminin önde gelen yazarlarına
ısmarladığı ya da onlardan oynadığı oyunlar Türk tiyatro dilinin gelişmesine
katkıda bulundu.
Teodor Kasap 'ın ve Ahmed
Vefik Paşa 'nın Moliere uyarlamalarını da geniş kitlelere
tanıttı. Müslüman oyuncuların da topluluğuna katılması için çaba gösterdi.
Tiyatrosunda Yetişenler
Ünlü oyunculardan Ahmed Fehim,
Ahmed Necib, Muhterem Efendi, Mehmed Vamık gibi ilk Türk tiyatro
oyuncuları onun yanında yetişti. Kel Hamid, Kavuklu Hamdi, İsmail Hakkı,
Küçük İsmail gibi ünlü tulûatçılar da gene Gedikpaşa Tiyatrosu'ndan
yetişen sanatçılar arasındadır.
Sahnelediği Ünlü Oyunlar
Güllü Agop'un tiyatro sahnelerine taşıdığı
çok sayıda oyundan bazıları şunlardır:
Leyla ile Mecnun (1869)
Zor Nikahı (1869)
Tosun Ağa (1870)
Ayyar Hamza ( 1871)
Vatan (1873)
Pinti Hamid (1873)
Baba Himmet (1874)
Direktörün Hali (1875)
AHMET VEFİK PAŞA’NIN BURSA TİYATROSU
Başvekillik görevinden alındıktan sonra 1879 da Bursa valisi olarak
atanan Ahmet Vefik Paşa dönemin kültür yaşamında belirleyici olmuş önemli
devlet adamlarından biridir. Üç yıllık valiliği sırasında Bursa tiyatrosunu
kurmuştur. Moliere, Voltaire, Hugo ve Lesage'den yaptığı çevirilerin yanı sıra,
uyarlamaları ve bir tane de kendi oyunu vardır. Ahmet Vefik Paşa gibi Batılı
Tiyatro geleneğine gönül vermiş ve gelişmesi, yerleşmesi için çaba göstermiş
başka devlet adamları da dönemi etkilemiştir.
Ahmet Vefik Paşa sadece batılı tarzda uyarlama yapmamış aynı zamanda
tiyatro kültürünü batılı tarz kurallarla seyircinin –zorunlu- kullanımına
sunmuştur. “Tiyatro Seyretme Kültürü ve Kuralları Konusunda A. Vefik Paşa’nın
Tavrı” bölümünde de anlatacağımız gibi A. Vefik Paşa, seyirci için çeşitli
kurallar oturtmaya çalışmıştır. Yine tezimizin “Sonuç” kısmında belirteceğimiz
gibi; Ahmet Vefik Paşa’nın getirmeye çalıştığı tiyatro seyretme adabı, Muhsin
Ertuğrul tarafından hayata geçirilecektir.
Tiyatroya olan hevesini ve coşkusunu yeni atandığı bu kentte de
kaybetmemiş olan Paşa, dönemin tiyatro oyuncularından Fasulyacıyan, Hiranuş,
Koharik Şirinyan gibi isimleri Bursa'da izledikten sonra, onları ertesi gün
makamına çağırmış ve; “Size bir tiyatro yaptıracağım, eserler vereceğim ve
onları oynayacaksınız, yaptıracağım tiyatroya para vermeyeceksiniz, sadece
Gureba (yetimler) için yılda iki oyunu onların hayrına oynayacaksınız”
demiştir. Bu olayı aktaran o zamanların ünlü tiyatro oyuncularından biri olarak
bilinen Ahmet Fehim Efendi'dir. Bundan sonraki aşamada Paşa, Moliére'in bütün
oyunlarını tercüme etmeye başlar, Bursa tiyatrosunun tüm masrafını da öder.
Paşa görevinden azledildikten sonra hakkında övgüler yazmakla ünlü gazetelerden
“Tercüman-ı Hakikat”'te, valinin dillerde dolanan ve garip sayılan hallerine
iki tane daha ilave edildiği yazılmıştır. “Paşanın uykusu kaçtığı geceler,
odasında sabaha kadar yüksek sesle Moliere'den Fransızca pasajlar irşad etmesi
de yine o devirde bir başka manyaklık sayılmaktadır. (Aktaran Tekerek) “, ancak
gazetede özellikle iki tuhaf huyundan daha söz edilir:
1. Halkı cebren tiyatroya sevk ediyor.
2. Kendisi el çırparsa halkın el çırpmasına izin veriyor, kendisi alkışlamamış da halktan biri alkışlamışsa adamı açıkça eleştiriyordu.
Kısacası Ahmet Vefik Paşa'nın görevinden alınmasına yol veren nedenlerin başında tiyatro yaptırması, sanatı koruması, piyesler oynatması, aktörlerin parasını devlet bütçesinden ödemesi gibi genelde kapısı tiyatroya açılan sorunlar gelmektedir.
1. Halkı cebren tiyatroya sevk ediyor.
2. Kendisi el çırparsa halkın el çırpmasına izin veriyor, kendisi alkışlamamış da halktan biri alkışlamışsa adamı açıkça eleştiriyordu.
Kısacası Ahmet Vefik Paşa'nın görevinden alınmasına yol veren nedenlerin başında tiyatro yaptırması, sanatı koruması, piyesler oynatması, aktörlerin parasını devlet bütçesinden ödemesi gibi genelde kapısı tiyatroya açılan sorunlar gelmektedir.
Ahmet Vefik Paşa Moliere’nin 16 tane
eserini çevirmiştir. Bunlar;
1- Adamcıl- Manzum
2- Savruk- Manzum çeviri
3- Tartuf- Manzum çeviri
4- Don Civani- Mensur çeviri
5- Dudu Kuşları- Mensur çeviri
6- İnfial-i Aşk- Mensur çeviri
7- Kadınlar Mektebi- Manzum çeviri
8- Kocalar Mektebi- Manzum çeviri
9- Okumuş Kadınlar- Mensur çeviri
10- Azarya- Uyarlama
11- Dekbazlık- Uyarlama
12- Meraki- Uyarlama
13- Tabib-i Aşk- Uyarlama
14- Yorgaki Dandini- Uyarlama
15- Zor Nikahi- Uyarlama
16- Zoraki Tabib- Uyarlama
1- Adamcıl- Manzum
2- Savruk- Manzum çeviri
3- Tartuf- Manzum çeviri
4- Don Civani- Mensur çeviri
5- Dudu Kuşları- Mensur çeviri
6- İnfial-i Aşk- Mensur çeviri
7- Kadınlar Mektebi- Manzum çeviri
8- Kocalar Mektebi- Manzum çeviri
9- Okumuş Kadınlar- Mensur çeviri
10- Azarya- Uyarlama
11- Dekbazlık- Uyarlama
12- Meraki- Uyarlama
13- Tabib-i Aşk- Uyarlama
14- Yorgaki Dandini- Uyarlama
15- Zor Nikahi- Uyarlama
16- Zoraki Tabib- Uyarlama
KÜÇÜK İSMAİL EFENDİ’NİN HANDEHANE-İ OSMANİ KUMPANYASI
Dönem sonuna dek arada bir kendini gösteren kısa ömürlü toplulukların
dışında Mınakyan’ın Osmanlı Tiyatrosu veya Osmanlı Dram Kumpanyası en önemli
topluluk olma görevini koruyabilmiştir Özellikler Handehane’i Osmanlı
toplulukların en önemlisidir. Kendi oyun dağarcığı ve oyun kadrosu ile
oyunlarını sahneliyordu. Mınakyanla Küçük İsmail’in birlikte çalıştıkları
döneme ait elimizde bir Güzel Elen el ilanı bulunmaktadır. Küçük İsmail Efendi
ise ortaoyununda önce taklitli rollere, daha sonra pişekâra çıktı. Kavuklu
Hamdi ile çalıştı. Bursa’da Ahmed Vefik Paşanın himayesinde yapılan tiyatro
çalışmalarına katıldı; çeşitli tiyatro topluluklarıyla Edirne Halep, Beyrut,
Mersin, Trabzon, Mısır ve başka yerlerde temsiller verdi.
Çeşitli sanatçılarla birlikte topluluklar kurdu, bunların en önemlisi
Temaşahanei Osmanî kumpanyasıdır. Ayrıca Abdürrezzak ile çalıştı. Opera,
operakomik, operet temsilleri verdi. Çalışmalarını Meşrutiyet döneminde de
sürdürdü, önemi, Kavuklu Hamdi karşısında pişekâr olmasıdır.
HAMDİ EFENDİ’NİN HAYALHANE-İ OSMANİ TOPLULUĞU
Hayalhane-i Osmanlı kumpanyası olarak, Kavuklu Hamdi’nin Aksaray Yeşil
Tulumba’da 1875 yılkında kurduğu tiyatro topluluğu olmaktadır.Kumpanya yılın
sadece birkaç ayı yapılarak diğer zamanlar aktif olmuyordu. Orta oyun
metinlerinden sahnelere yer alan oyunlar sahnelenirdi.
Üç yüz kişi kumpanya salonuna gelmesi ile locada yerini alırdı. Gülü
Agop, suflörlü oyun tekelini elde tutarak hareketlilik sağlamaktaydı. Dönemin önemli eserleri olan sahnelenirdi.
Kumpanya ile herkese hitap eden oyunlar oynanarak insanlara hitap ederdi.
Çıngırak, Pinti Hami, İşkilli Memo, Madam Angot’nun Kızı gibi eserler sahnelere
uyarlanarak sergilenmişti. Topluluk olarak insanlara hitap eden alanlarda
düzenlenirdi. Hayalhane-i Osmani kumpanyası adı altında insanlara hitap edip
dönemin önemli isimleri sahnede yer alarak tanınmışlardır.Hamdi Efendi’nin
biyografisine bakacak olursak:
1882’de Şehzadebaşı’ndaki Mehmet Efendi’nin tiyatrosunda bir gösteri
sırasında locaların çöküp can ve mal kaybına yol açmasıyla, zaten kuruntulu bir
kişiliği olan Hamdi Efendi çok korktu, uzun bir zaman kapalı salonlarda
oynamadı. 1884’e değin yalnızca açık havada ortaoyunu gösterileri yaptıktan
sonra Küçük İsmail Efendi ile birlikte kurdukları Temaşahane-i Osmanî topluluğu
ile yeniden tuluat yapmaya başladılar. Topluluk, Afife Anjelik ve Ay yar Hamza
oyunlarını sergiledikten sonra dağıldı.
Hamdi Efendi, gene uzun bir süre yalnızca ortaoyunu ile ilgilendi. Kış
aylarında Şehzadebaşı, Beyoğlu ve Aksaray’daki çeşitli salonlarda, yaz
aylarında ise kentin çeşitli semtlerinde açık havada gösteriler yaptı. Bu
yıllardan sonra Hamdi Efendi, pek az sayıda olmak üzere bazı tiyatro topluluklarında
da roller aldı. Bu toplulukların en önemlisi, 1897’de Ali Rıza Efendi
(1860-1928) ile birlikte kurduğu ve ancak bir yıl sürdürebildiği Meserrethane-i
Osmanî oldu.
Ortaoyununun önde gelen adlarından biri olan Kavuklu Hamdi, tuluat
tiyatrosunda da aynı başarıyı göstermiş ve geleneksel tarzın en önemli
oyuncuları arasında yer almıştır.
• YAPITLAR (başlıca): Ayyar Hamza,
1872; Tayyarzade, 1875; Talihsiz Delikanlı, 1875; İşkilli Memo, 1875; Cezayir,
1876; Fettan Çelebi, 1876; İftiradan Halâs, 1876; Madam Angot’un Kızı, 1877;
Servet Bey Hikâyesi, 1881; Asılmış Bir Adam, 1884; Afife Anjelik, 1884.
TANZİMAT VE MEŞRUTİYET DÖNEMİNDEKİ
TİYATRO TOPLULUKLARININ ORTAK SORUNLARI
*Kadının
nasıl olursa olsun hiç tiyatroya gitmemesi isteniyordu.
*Sahnede dinsel bir
konu görüldüğünde hemen tartışma ortamı meydana geliyordu.
*En önemli sorun dil
idi.
*Tiyatro tek bir
kişinin elinde bulunuyor ve yönetiliyordu.
ŞİNASİ - ŞAİR EVLENMESİ
Oyunun önemi ilk Türk Tiyatro eserimiz olmasıdır. İrdelediği sorun ise görücü usulüyle evlenmenin ne kadar tehlikeli ve
yanlış olduğudur. Oyundan kısaca bahsedecek olursak : “”Şair
Evlenmesi alafranga tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle mahallelinin
hoşuna gitmeyen Müştak Bey adında fakir, fakat oldukça kafalı bir şairin sevip
evlenmek istediği genç Kumru Hanım yerine, onun büyük kız kardeşi çirkin ve
kart Sakine Hanım’ı almaya mecbur edilmesi; bu küçük entrikanın, mahalle imamı
Müştak Bey’in dostu Hikmet Efendi tarafından verilen rüşvetle sonuçsuz
bırakılmasının hikayesinden ibarettir. Kişiler gayet canlı ve doğrudan hayattan
alınmıştır. Her kişiye kendi ortamının konuşma dili verilmiştir. Kimsenin
ağzında yabancı ve yadırganacak söz yoktur. Hatta oyuncuların ağzından yazılan
yanlış söyleyişler, imkansızlıklar, telaffuz hataları da aynen sahnelenmiştir.
Eserin bir diğer özelliği de kişi adlarının kendi kimliklerine uygunluğudur.”
Şinasi bu komedi ile, bizde şeriat kılığına bürünen imamların iç yüzlerini ve din adına oynanan iğrenç iki yüzlükleri ve bundan ziyade tellal kadınlar ile görücüler aracılığıyla yapılan evlenmelerin yanlışlığını anlatmaya çalışıyor. Şair Evlenmesi yalnız ilk basılı piyesimiz değil, aynı zamanda en çok bizim olan ve bizi gösteren bir piyestir.
Şinasi bu komedi ile, bizde şeriat kılığına bürünen imamların iç yüzlerini ve din adına oynanan iğrenç iki yüzlükleri ve bundan ziyade tellal kadınlar ile görücüler aracılığıyla yapılan evlenmelerin yanlışlığını anlatmaya çalışıyor. Şair Evlenmesi yalnız ilk basılı piyesimiz değil, aynı zamanda en çok bizim olan ve bizi gösteren bir piyestir.
Eserde genelde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Ayrıca o zamanın tabii konuşma dilinden de kelimeler vardır. Bu kelimelerin
anlamını bilmeden eseri tümüyle anlamak zordur. Anlatım özelliklerine gelince,
şair o zamanın en önemli sorunlarından biri olan görücü usulüyle evlenmeyi en
anlaşılır şekilde anlatmıştır. Ayrıca eserin anlatımı oldukça akıcıdır.
Eser bir tiyatro ürünüdür. Bu eserde tiyatronun komedi türü işlenmiştir. Komedi de insanları hem güldürmek, hem de düşündürmek esastır. Bu tür bizim edebiyatımıza Tanzimat’la girmiştir.
Eser bir tiyatro ürünüdür. Bu eserde tiyatronun komedi türü işlenmiştir. Komedi de insanları hem güldürmek, hem de düşündürmek esastır. Bu tür bizim edebiyatımıza Tanzimat’la girmiştir.
AHMET NECİP EFENDİ
Müslüman, batılı anlamda ilk türk profesyonel tiyatro oyuncusudur.
Gedikpaşa Tiyatrosu oyuncularındandır. Schiller’in Haydutlar’ını oynamıştır.
Meşrutiyetten sonra da tiyatro toplulukları oluşturmuştur. Oyuncular
yetiştirmiştir.
AHMET FEHİM BEY
Gülllü Agop'un yönettiği İki Sağırlar
oyununda, uşak Bonifas rolündeki başarısıyla Tomas Fasulyeciyan'ın dikkatini
çekti ve 1879' da topluğuyla Bursa'ya gitti. Burada Ahmet Vefik Paşa'nın
Moliere uyarlamalarında rol alan Fehim Bey, özellikle ilk sahne dekoru
uygulamasını da gerçekleştirdiği Zor Nikah’taki oyunuyla ünlendi.
Ahmet Vefik Paşa'nın valilikten ayrılmasıyla Bursa’daki tiyatro çalışmaları sona erince Fasulyeciyan grubuyla Filibe, Edirne, Çanakkale, Trabzon, Ordu illerini de kapsayan Uzun bir Anadolu turnesine çıktı ve turnenin bitiminde Ankara' da kaldı. Burada çeşitli tiyatro çalışmaları yaptı ve konserler düzenledi. İstanbul'a dönüşünde Osmanlı Komedi ve Vodvil Heyeti'ni kurdu, bir süre sonra Mınakyan'ın Osmanlı Dram Kumpanyası'na katıldı. II. Meşrutiyet'ten sonra çeşitli tiyatro toplulukları kurarak Anadolu turnelerine çıktı.
Ahmet Vefik Paşa'nın valilikten ayrılmasıyla Bursa’daki tiyatro çalışmaları sona erince Fasulyeciyan grubuyla Filibe, Edirne, Çanakkale, Trabzon, Ordu illerini de kapsayan Uzun bir Anadolu turnesine çıktı ve turnenin bitiminde Ankara' da kaldı. Burada çeşitli tiyatro çalışmaları yaptı ve konserler düzenledi. İstanbul'a dönüşünde Osmanlı Komedi ve Vodvil Heyeti'ni kurdu, bir süre sonra Mınakyan'ın Osmanlı Dram Kumpanyası'na katıldı. II. Meşrutiyet'ten sonra çeşitli tiyatro toplulukları kurarak Anadolu turnelerine çıktı.
AFİFE JALE
Türk tiyatrosunda sahneye çıkan
ilk Müslüman kadın oyuncudur. 3 Nisan 1919 tarihinde, Hüseyin Suat'ın Yamalar adlı oyununda, Emel rolü ile ilk kez
sahneye çıktı. Asıl ismi Afife olan sanatçı, bu oyunda «Jale» takma ismini kullanmış
ve daha sonraları Afife Jaleadıyla anılmaya başlanmıştır.
Odalık piyesini oynanırken tiyatro polis tarafından basıldı ve
tutuklanmamak için kaçmak zorunda kaldı.
KAVUKLU HAMDİ
Orta oyunu ve Tulûat sanatçısıdır. Ortaoyununun en
büyük ustası, bir bakıma kurucusu sayılır. Gelenek üzere dönemin tanınmış
topluluğu Han Kolu’nda başladığı söylenen orta oyununda
Kavuklu olabilmek için genç yaşında sapasağlam dişlerini söktürdüğü bilinir.
Komik bir görünüşün koşulu sayılan çene yarışı 'nda kazandığı görünüm
bunun kesin bir kanıtıdır. Karagöz’ün
canlanmış bir taklidi olan ve onun repertuvarını kullanan ortaoyununda
kavuklu, Karagöz’ün, Pişekar, Hacivat’ın
yerini tutar.
DİKRAN ÇUHACİYAN
Çuhacıyan, öğrenimine Manzoni’den
aldığı piyano dersleri ile başladı ve 22 yaşında
Hasköy Mahalle Tiyatrosu'nun müzik işleri sorumlusu oldu.[kaynak
belirtilmeli] Çok geçmeden 14 Aralık 1861’de
açılan Şark Tiyatrosu için
sahne müzikleri bestelemeye başladı. Ertesi yılın mart ayında ise "Şark
Musiki Cemiyeti" anlamına gelen "Kınar Arevelyan" adlı derneği
kurdu. Sahne müzikleri ve operet türünde yazdığı müziklerle ün kazanan besteci,
babası tarafından öğrenim görmek üzere 1862-1866 yılları arasında Milano
Konservatuvarı'na gönderildi. İstanbul’a dönüşünde; bestelediği orkestra ve
koro parçaları ile marşları, Şark Tiyatrosu’nda kendisi yönetti.
NAMIK KEMAL
Altı
tiyatro oyunu kaleme almıştır ve Namık Kemal'in tiyatrosu, belli bir tezin
işlendiği, romantik etkinin hakim olduğu bir dava tiyatrosu mahiyetindedir
diyebiliriz.Namık Kemal, Celal Mukaddimesinde ilk defa "tiyatro" türü
üzerinde detaylıca durmuştur.Ona göre "tiyatro cihanın aynıdır." Ona
göre "tiyatro ahlâk ve lisân mektebidir.”Fransız klasik tiyatro
yazarlarını da tanımakla beraber daha çok romantik dram türünü tercih eden
Namık Kemal'in sevdiği yazarlar arasında daha ziyade Shakespeare, Hugo ve
Corneille vardır.Hugo'nun aynı zamanda romantizmin beyannamesi olarak kabul edilen ünlü "Cromwell" adlı eserinin
ön sözüne bir nazire gibi kaleme aldığı Celâl Mukaddimesi'nde tiyatroyu
"edebiyatın en büyük kısmı" saymıştır.
MUSAHİPZADE CELAL
Tiyatroya çocukluk yıllarında merak salan
Musahipzade Celal, yayımlanan ilk oyunu Türk Kızı’nı 1910’da yazdı. Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere çevirilerini inceleyerek ve Mınakyan’ın Osmanlı Dram
Kumpanyası temsillerini izleyerek tiyatro bilgisini geliştirdi.Tiyatro türündeki ilk eseri, 1912 yılında Türk Kızı adı ile
yayımlanır. Musahipzade Celal’in oyunları genellikle hafiftir, müzikli bir
yapıya sahiptir ve tarz olarak da sanatçı töre güldürüsünü
benimsemiştir.Musahipzade Celal, oyunlarının konusunu daha çok Osmanlı
tarihinden alır. Onun oyunlarında çeşitli dönemlerdeki sosyal hayat, töreler,
batıl inançlar mizahî bir eleştirel tavırla sahneye aktarılmıştır.
DARÜLBEDAYİ-İ OSMANİ
Darülbedayi İstanbul Sehir Tiyatrosu'nun ilk sekli ve adi. Türk tiyatro tarihinde, tiyatronun kurulus
ve gelismesinde Darülbedayi toplulugu öncülük etmistir. Teskilatin ilk adi
Darülbedayii Osmani'dir. Türkiye'de ilk düzenli bir tiyatro kurulmasi ve sahne
sanatçilarinin yetistirilmesi fikri 1914 yilinda Sehremini, Operatör Cemil
Topuzlu tarafindan ortaya atilmistir. Bu fikrin gayesi, Türk halkina tiyatroyu
sevdirmekti.
GEDİKPAŞA TİYATROSU
Gedikpaşa
Tiyatrosu, İstanbul'un Gedikpaşa semtinde
1859’da inşa edildiği düşünülen 1884’te yıktırılmış tiyatrodur.İlk defa Türk
asıllı Müslüman oyuncuların sahneye çıktığı, batı dillerinden Türkçeye tercüme
edilmiş ilk oyunların ve dönemin ünlü edebiyatçılarının yazdığı Türkçe eserlerin
oynandığı yer olması bakımında Türk tiyatro tarihi açısından büyük önem
taşır.1884 yılında yerle bir edilen tiyatronun bulunduğu yerde Azak Sineması
yer almış ve sokağın adı “Tiyatro Sokak” olarak değiştirilmiştir.[Tabib-i Aşk,
Zor Nikah gibi Moliere oyunları sahnelenmiştir. Yerleşmiş kanıya göre
tiyatro, Ahmet Mithat Efendi'nin yazdığı “Çerkez Özdenleri”
oyunu yüzünden yıkılmıştır.
ŞAİR NİGAR HANIM
Şair Nigâr
1883 yılı Nisan ayında bitirdiği Tesir-i Aşk adlı senaryosu
ile, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk kadın senaryo yazarı olmuştur. Şair Nigâr
'ın yazdığı ikinci tiyatro oyunu Girive'dir (Çıkmaz Yol). Nigâr
Hanım, Hanımlara Mahsus Gazete'nin yazı kadrosunda aktif rol almış
ve bir süre bu derginin başyazarlığını da yapmıştır. Şair Nigâr, Fransızca'dan
çevirdiği İki Hemşire, Davet, Madam ile Doktor gibi öyküler ve şiirleri Nîrân
(1894) adlı kitabında toplamıştır. Sultan 2. Abdülhamid (1876-1909) tarafından
kadınlara dağıtılan Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi.
HALİDE EDİP ADIVAR
İstanbul
Şehir Tiyatrosu çevresinde toplanmış yazarlardandır.1919 yılında İstanbul
halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile
zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir ve Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte
yazarlığa başlayan Halide Edib; yazdığı yirmi bir roman, dört hikâye kitabı,
iki tiyatro eseri ve çeşitli incelemeleriyle Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri
Türk edebiyatının en çok eser veren yazarlarındandır. Sinekli Bakkal adlı
romanı, en bilinen eseridir. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum
içindeki konumuna özellikle yer vermiş, yazıları ile kadın hakları savunuculuğu
yapmıştır. Birçok kitabı sinemaya ve televizyon dizilerine uyarlanmıştır.
KAYNAKÇA
·
Metin And, Başlangıçtan 1983’e Türk Tiyatro Tarihi
·
Ömer Faruk Elaltuntaş, Tanzimat Dönemi Tiyatro Eserlerinin Folklorik Olarak
İncelenmesi
·
Mehmet Fatih Uslu, Osmanlı’da Türkçe ve Ermenice Modern Dramatik
Edebiyatlar
·
Deran Özgen, Cumhuriyet Öncesi Türk Tiyatrosu’nda Ahmet Vefik Paşa’nın Yeri
ve Uyarladığı Oyunların Analizi