OYUNCULUK SINAVI / ANTON ÇEHOV - NEIL SIMON
THE AUDITION
KEŞANLI ALİ DESTANI – HALDUN TANER / SÜNDÜZ ADİLAK-17011339
Keşanlı Ali
Destanı, Haldun Taner'in
kaleme aldığı ve ilk kez 1964 yılında sahnelenen müzikli oyunudur.
Keşanlı Ali Destanı Özeti
Ali, Sineklidağ’da oturan
bir gençtir. Zilha isminde bir kızı çok sever. Birgün Zilha’nın amcası
öldürülür ve suçu Ali’nin üzerine atarlar. Zilha’nın amcasıda mahallenin
belalılarından biridir. Herkesten haraç toplar ve kimse tarafından sevilmez. Ali
birtürlü suçsuzluğunu ispat edemez. Mahallenin en sevilmeyen adamını öldürdü
diye herkes tarafından sevilir ve mahallede ünlenir. Hapishaneden çıkınca
muhteşem bir karşılama töreni hazırlanır.Herkes ona sevgi gösterir.Ali
mahallesine gelir gelmez, mahallenin muhtarlığına adaylığını koyar.
Ali seçimleri kazanır ve
muhtar olur. Mahallede kısa sürede çok şey değiştirir. Haraç olayını kaldırır
ve mahalleyi bir düzene koyar. Zilha amcasını öldürdü diye Ali’ye yüz vermez. Ali kıskançlığından
çatlamaktadır. Bu arada, Ali’yi sevmeyen kişiler yavaş yavaş ortaya çıkmakta ve
arkasından sessizce kuyusunu kazmaktadırlar. Bülent Bey adıyla anılan zengin
birisi mahalleye gelir. Mahallede bir işi vardır. Mahallede gezerken Zilha’yı
görür. Zilha’yı görünce çok şaşırır.Çünkü eski eşi Nevvare’ye çok
benzemektedir. Nevvare kızını ve Bülent Bey’i terketip, başkasına kaçmıştır.
Kızıda Zilha’ya inanılmaz bir yakınlık duymuştur. O yüzden, Bülent Bey Zilha’yı
evinde çalışması için ikna eder. Zilha’yı evine götürür. Ali bunu duyunca çok
sinirlenir ve Zilha’yı Bülent Bey’in evinden almaya gider. Bu arada Bülent
Bey’in eski eşi Nevvare, evini çok özlemiş ve evine dönmüştür.
Ali, kapıyı çaldığında ,
kapıya Nevvare çıkmıştır ve Zilha diye yanlışlıkla Nevvare’yi kaçırır. Sonunda onun Zilha olmadığını anlar, fakat iş
işten geçmiştir. Bu arada, Zilha’nın amcasının gerçek katili ortaya çıkmıştır.
İsmi de Cafer’dir. Cafer’den Ali’yi öldürmesini isterler. Çünkü Ali
gerçektençok şeyler başardığı için bunu çekemezler.Durumu geç de olsa anlayan
Zilha ,Ali’nin yanına döner ve barışırlar. Beraber mutlu bir hayat sürceklerini
zannederler, fakat Cafer Ali’yi öldürmekte kararlıdır. Cafer evin önüne gelir
ve Ali’den evden çıkmasını ister. Ali tam evden çıkarken Cafer ateş ederve Ali
vurulur. O acıyla Ali silahı tuttuğu gibi Cafer’i öldürür. Bu sefer Ali
gerçekten katil olur. Böylece Ali tekrar hapishaneye döner, ama Keşanlı Ali
Destanı ömür boyu sürecektir.
MÜZİK – Yalçın Tura
1)
Mongol Gömlek Giyerdi
2)
Sineklidağ
3)
Şamama
4)
Mertlik Belası
5)
Kırık Şarkı
EUGENİO BARBA
“Barba her zaman Grotowski'den efendisi olarak
bahsederdi; bu ilişki hakkında her zaman çok açık davrandı. Barba,
iki yıl boyunca yönetmen yardımcısı ve çırağı olarak görev yaptı, ardından
Danimarka'da kendi şirketi Odin Teatret'i kurdu. Grotowski ile aynı
noktadan başlayarak ama çok farklı bir yöne götürerek eğitim süreçlerini
kullandı. Tiyatro yapmakla daha çok ilgiliydi. Barba, bu şirketi elli
yıl boyunca bir arada tuttu, bu, bir topluluğu tiyatro prodüksiyonları yapmak
için olağanüstü bir başarı. Towards a Poor Theatre'ın editörlüğünü
yaptı ve Grotowski'yi dünyaya tanıtmada çok önemliydi. Grotowski'nin
çalışmasını pek çok farklı şekilde, pratikte ve yazmada açtı. Hayatı
boyunca Grotowski ile çok yakından bağlantılıydı.”
İkinci Dünya Savaşının yol açtığı yıkımın üstesinden gelerek yeniden
refaha kavuşmuş olan Avrupa toplumlarının bu defa içine düştükleri kültürel
bunalımı aşmak için uzak kıtaların farklı kültürlerine yönelinir. Toplumun tüm
alanlarında olduğu gibi tiyatro alanında da ciddi değişimlerin yaşandığı bir
dönemdir söz konusu olan. Özellikle, Happening‟ler ve Living Theatre gibi
yenilikçi çalışmalar sahnelerde yer alan geleneksel yapıtlara karşı ciddi bir
karşı çıkışın ifadesini oluşturur. Jerzy Grotowski, Eugenio Barba ve Peter Brook
gibi yönetmenler tam bir kriz içinde bulunan Avrupa kültüründe, tiyatronun
işlevini sorgulayarak çalışmalarını farklı kaynaklardan beslenerek yeni bir
sahne dili oluşturma yönünde geliştirirler.
Barba, Grotowski‟nin öğrencisiyken Hindistan‟a yapmış olduğu bir
seyahatte onu çok etkileyen Kathakali tiyatrosuyla tanışmıştır. Bu tiyatronun
olağanüstü görüntüsü ve oyuncuların inanılmaz enerjilerinin ardında yer alan
bir şey onu büyülemiştir. Büyüleyici olan, bir Kathakali oyuncusunun hazırlık
dönemini karakterize eden sessiz, boyun eğmeyen bir tek düzeliktir. Bu ön
hazırlık öylesine yorucu ve zaman alıcıdır ki, ne izleyicinin beğenisi ne de
elde edilecek başarı onun hak ettiği karşılığı vermeye yetebilir.
Öz disiplin ve işi için varolmaktan oluşan etik tavır, kaynağını
Uzakdoğu tiyatrosundan almaktadır. Barba bu tavrı tiyatrosunun olmazsa olmaz
bir olgusu haline getirmiştir ve tarihsel öncülleri Artaud, Craig, Meyerhold ve
Copeau gibi, öncellikle oyuncunun bedeninden yola çıkan bir dil yaratmak
üzerinde çalışmıştır.
Barba, bu bağlamda Uzakdoğu tiyatrolarının tümünde mevcut olan üç temel
nokta saptamıştır:
1. Bütün Asyalılar, gösterilerinde
„bir lüks-denge‟ oluşturarak, bedenlerini gündelik olmayan bir biçimde
kullanırlar.
2. Hareket akışı bir çeşit „karşıtlıklar
dansı‟ yansıtır.
3. Gösteri, „bağlantılı bağlantısızlık‟ ilkesinden hareket eder.
TERZOPOULOS
Theodoros Terzopoulos kurucusu ve yönetmeni olduğu Attis Tiyatrosu’nda
yıllarca üzerine çalıştığı ve geliştirdiği, kendine özgü bir oyunculuk
anlayışının ve biçiminin peşine düşmüştür. Kendisinin ifadesi ile 21. yüzyıl
tiyatrosu başka bir yöne evrilmelidir ve oyuncunun sanatı aracılığıyla yeniden
düşünülmelidir.5 Terzopoulos,
tiyatrosunun odağına oyuncunun sanatını koyar ve yönettiği oyunlarda kendi oyunculuk
eğitim ve araştırmasının doğrudan görünür olduğu örneklerini sunar. Düzenlediği
atölyelerde de aynı araştırmayı ve eğitimi Attis Tiyatrosu dışındaki
oyuncularla da paylaşma fırsatı bulur. Bu araştırmalarında ana malzemesi
oyuncunun bedenidir. Terzopoulos’un tiyatrosunda oyuncu, bedeni ile bir
varoluşun, bir esrime halinin aracısı olur. Bu çalışmada Terzopoulos’un
oyunculuk araştırmalarında hedeflediği dionizyak esrime halinin oyuncunun
mevcudiyeti ile ilişkisi üzerinde durulmuş, bu ilişkinin oyuncunun sahne
üzerindeki mevcudiyetini nasıl geliştirdiği araştırılmıştır. Dolayısyla Antik
Yunan’dan etkilenmiştir diyebiliriz.
Terzopoulos’un Biyodinamik olarak adlandırılan oyunculuk tekniğinin en
genel haliyle oyuncu bedeninin enerjisi üzerine çalıştığını söyleyebiliriz. Bu
ilk anda Richard Schechner’in mevcudiyet üzerine görüşlerini hatırlatır.
Schechner Sri Lanka’da bir tören sırasında izlediği “şeytan dansçısı”ndan
bahsederek, batılı anlamda hiçbir standardı karşılamayan ancak bütün
kalabalığın dikkatini çekmeyi başaran bir mevcudiyetin varlığından söz eder. “Mevcudiyeti,
teatral becerilerinde değildi, taşıdığı enerjideydi: o bir aracıydı, boruydu,
enerji kanalıydı ve enerji onun aracılığıyla görünür oluyordu.”61 Bu öte
yandan Grotowski’nin de peşine düştüğü oyuncunun auratik mevcudiyeti ile de
örtüşür. Cormac Power auratik mevcudiyetten bahsederken aslında Terzopoulos’un
amacını özetler gibidir. Power’a göre auratik mevcudiyet oyuncunun ruhsal bir
aşkınlığı başarmasından çok, seyirciyi görünen şeyi imgesel olarak aşmaya davet
etmesiyle gerçekleşebilir. Böylece seyirci rolün ötesini görüp insanın ne demek
olduğuna dair daha bireysel bir his izlemiş olur.62 Terzopoulos’un oyuncusu aynı
şekilde bilincini tümüyle yitirmediği bir esrime halinde, bedeninde yatay ve
dikey enerjinin aktığı ilkel beden araştırmasına düşer ve bu beden içerisinde
varoluşu ile yüzleşir.
ROBERT WİLSON
Tiyatro sanatı tarihler boyunca farklı kültürlerden beslenerek
gelişen ve değişime açık
olan bir tür olarak 20 yüzyılda kültürlerarası değişim
sürecinde daha da yoğun olarak
ortaya çıkmıştır. 20. yüzyıl sanatının geldiği nokta,
sanatta aslolanın biçim olduğu üzerindedir. Tairov, Meyerhold, Craig ve Artoud
gibi sanatçılar tiyatroyu özüne döndürme amaçlı çalışmalar yapmışlar, Japon,
Çin ve Bali tiyatrolarından yararlanarak, tiyatroyu edebi sınırlarından koparan
denemelerde bulunmuşlardır. Brecht, yabancılaştırma efekti için Çin
tiyatrosundan yararlanmıştır. Dolayısıyla biçim kaygısına yönelen sanatta
oluşan kaygı
uluslararası sınırların kalkması ile sanat ortamında kendisini
gösterir. Bu sayede sanatta
oluşan sınırlar ortadan kalkar. İşte bu ‘Yeni Biçimselcilik’
tanımıyla bilinen, bu akımın öncülerinden ve en önemli temsilcilerinden biri ise
Robert Wilson’dır. Wilson ABD ve Avrupa’da 60’ı aşkın teatral eseri 1960’lı
yılların sonlarından beri sahneye koymuştur. Kusursuzca koreografi edilmiş jestler,
hareketler ve ses ile ışıklandırma özelliğini, kısaca izleyici için keyifli bir
deneyim yaratmayı amaçlayan tiyatronun “görsel tiyatro veya “imge tiyatrosu “
olarak adlandırılan sanatsal bir alanını sunar. Wilson Tiyatrosu, farklı
kültürlerden beslenir. Görsel, dilsel ve işitsel özelliklerin sürekli bir etkileşimini
üretir ve adeta seyircilere meydan okur. Çalışmalarının ses getirmesinde
çocukluğunun etkisi büyüktür
PETER BROOK
Peter Brook önemli çünkü o da bir şeyler arıyordu, yeni
bir ivme; daha evrensel bir şey; dilin ötesinde bir
şey. Grotowski'nin çalışmasında şarkı, ritim ve müzikaliteyi kullanarak
bunu yapmaya çalışmanın fiziksel bir yolunu gördü. Grotowski ve Peter
Brook'un çalışmaları arasında pek çok paralellik var. Grotowski'nin
paratheatre'ye girdiği sırada Peter Brook, Fransa'da kurulup üç yıl araştırma
yapmak için İngiltere'den ayrılmıştı. Brook'unki de benzer bir araştırma
süreciydi, tiyatroyu topluma geri götürüyordu. Bağlantı, Grotowski ve
Cieślak'ın Brook'un ABD üretimi üzerinde iki haftalık
çalışmasıyla Peter Brook'tan çıktı.Brook'un işbirlikçisi Albert Hunt, işi daha
da kötüye götürdüğünü ve politik olmasını istediğinde hoşgörülü ve
kişiselleştirdiğini söyledi, isterseniz
"Brechtçi". Grotowski'nin parçayı yanlış şekilde aldığını
hissetti. Peter Brook çok yakın Grotowski tutulması ve Cieslak
istihdam Mahabh ar ata kör prensi oynayan
(1985). Cieślak'ın ölmeden önce Laboratuvar Tiyatrosu'ndan ayrıldıktan
sonra yaptığı tek roldü. Peter Brook ayrıca Grotowski'nin son çalışma
aşamasında kullanılacak olan 'Araç Olarak Sanat' ifadesini de icat
etti. Her ikisinin de mistik filozof GI Gurdjieff'e ilgisi vardı. Olağanüstü
Erkeklerle Buluşmalar filmiYazan Peter Brook, Gurdjieff'in aynı adlı
kitabına dayanıyordu. Gurdjieff, "Her zaman uyuyoruz, uyanmamız
gerektiğine" inanıyordu. İnsanları günlük yaşamlarında uyandırmak
için bu titiz egzersizler yaptı. Bu fikri Grotowski ve Brook'ta da
görebiliriz.
BRECHT
Epik tiyatro, siyasal amaçlı bir tiyatro düşüncesidir. Bertolt Brecht’in doğrudan Marksizm-Leninizm etkilenimiyle
oluşturduğu ve seslendiği seyirci kitlesini de emekçi sınıf olarak belirlemiş
bir kuramdır.
Teoride ve pratikte Marksizmin felsefi, siyasal ve ekonomik tahlillerini
tiyatro sahnesine yansıtmaya çalışır. Brecht tarafından bilim çağının tiyatrosu
olarak değerlendirilen epik tiyatro, kapitalizm ve sınıflı toplum eleştirisi
yapar; oyunlar bir devrimin gerekliliğini çoğu kez doğrudan işaret etmese bile,
varolan sistemin olumsuzlanması yoluyla, seyircisini başka alternatifler
üzerine düşünmeye çağırma iddiasındadır.
Piscator’un Politik Tiyatro kuramından
etkilenmiş fakat yazarın siyasal amaçlı tiyatrosunu Piscator’unkinden ayıran, seyirciyi üstlenmeye çağırdığı bu
aktif tutumdur. Epik tiyatro seyirciyi bir gözlemci yapar, ondan
yargıya varmasını ister. Yazar bunu sağlamak için çeşitli araçlar kullanır.
Oyunlar episodik olarak bölümlenmiştir ve bu episodlar arasındaki neden sonuç
bağı olabildiğince gevşek tutulur. Hatta Brecht episodların başına açıklayıcı şarkılar
ve notlar koyar; bu yolla merak öğesi olabildiğince yok edilir. Seyircinin
oyuna olan mesafesini koruyabilmesi için tarihselleştirme kullanmak da yazarın
bir diğer yöntemidir. Tarihselleştirme kullanarak, oyunlarının geçmiş bir
zamanda ve/ya da başka bir toplumda geçirir. Bunu yaparken Brecht’in endişesi,
şimdiki zamanda ve şimdiki toplumda geçen bir oyunun seyircinin özdeşlik
kurmasına yol açarak, aktif eleştirel tutumunu kaybetmesine yol açacağıdır.
Brecht'in Vakhtangov, Meyerhold,
Antoine, Reinhardt, Okhlopkov, Stanislavsky, Jessner ve diğer
Ekspresyonistlerin çalışmalarını gözden geçirdiği "Deneysel Tiyatro
Üzerine" (1940) adlı makalesi bu argümanı oluşturmada merkezi öneme
sahiptir. Brecht, modern tiyatroda, Naturalizm ve Ekspresyonizm'den gelen
iki çizginin izini sürüyor. Natüralizmi, Naturalist tiyatroya büyük bir
toplumsal etki veren, ancak estetik zevki uyandırma kapasitesi pahasına,
"sanatın bilime özümsenmesi" olarak görüyor. Dışavurumculuğun
(ve diğer illüzyon karşıtı tiyatroların ima ettiği), "tiyatronun ifade
araçlarını büyük ölçüde zenginleştirdiğini ve hala sömürülecek estetik
kazanımlar getirdiğini" kabul ediyor. Ama insan faaliyetinin bir
nesnesi olarak dünyaya herhangi bir ışık tutamayacağını kanıtladı. ve
tiyatronun eğitim değeri çöktü. Brecht, Piscator'un çalışmasının
kendisinin de önemli bir rol oynadığı büyük başarılarını fark etti, ancak sözde
epik tiyatronun gelişiminde daha fazla ilerleme önerdi.
Epik tiyatro, Stanislavski'de olduğu gibi bilinçaltına, Artaud ve Grotowski'de
olduğu gibi
fizikötesine yönelmis değildir. Epik tiyatronun amacı, toplumun karmasık yapısını, toplumsal
iliskilerin diyalektik örgüsünü açıklamak, seyircinin bu konularda düsünmesini ve
bilinçlenmesini sağlamaktır. Bu yüzden, gerçekçi estetik, fizyoloji,
psikoloji ve doğa
bilimlerinin verilerinden yararlanarak somut gerçekleri
yansıtma yoluna giderken, epik
tiyatro, toplumbilimin verilerinden yararlanarak insan
iliskilerinin nedensellik ağını
çözümlemeye çalısır.
Brecht, Grotowski ve Artaud'nun aksine, seyirciyi bir
trans (cezbe) durumuna geçirmek
istemez. Bu yüzden, oyuncunun kendisi de trans durumuna
geçmemelidir.
Bertolt Brecht, Stanislavski'nin aksine, oyuncunun yazara
hizmet etmesi gerekmediğini
düsünür.
Brecht, Stanislavski, Grotowski ve Artaud'ya karsı çkarak, oyuncunun yaratıcılığının
kaynağının
bilinçaltı olduğu görüsünü
yadsır.
Yine çağdaşlarından şöyle söz eder : “Benim diyalektiğim
temelde Hegel’inkinden yalnız farklı değil, onunkine taban tabana karşıttır.
Hegel’e göre “ide” adı altında bağımsız bir özne haline dönüştürdüğü düşünce
süreci gerçek dünyanın yaratıcısıdır ve gerçek dünya idenin yalnızca dış
görünüşünü meydana getirir. Bana göre ise tam tersine, “ide”, insan zihninin
yansıttığı ve düşünce biçimlerine dönüştürdüğü materyalist dünyadan başka bir
şey değildir. (Kapital cilt I’in önsözünden)
PİNA BAUSCH
Antonin Artaud, Bertolt Brecht ve Vsevolod Meyerhold'un
tiyatro modelleri Pina’yı etkilemiştir. Dans ve tiyatro alanında gerçekleştirilen en önemli deneyler son otuz yılın ürünleridir. 1970’ lerde uygulama alanında dans- hareket tiyatrosu ile ilgili
grupların temelini oluşturan önemli buluşlar ve çalışmalar 1930 lu yıllarda dans ve tiyatro alanındaki gelişmelere dayanmaktadır.
Avrupa’da fiziksel tiyatro alanında önemli araştırmalar gerçekleştiren isimler arasında V.
Meyerhold ve J. Grotowski belirledikleri yöntemleriyle
1970’lerin dans- hareket tiyatrosu
gruplarını dolaylı olarak etkilemişlerdir.
Pina Bausch ve Wuppertal Dans Tiyatrosu, Jiri Kylian ve
Hollanda Dans Tiyatrosu,
Sasha Waltz, Carlos Saura, Maurice Bejart, Silvia
Guillem, Mats Ek ve Dv 8 grubu 1970’den
günümüze kadarki süreçte belirleyici niteliklere sahip
fiziksel tiyatro grupları olarak
değerlendirilmektedirler.
Aynı zamanda Pina Kurt Jooss, Anthony Tudor, Jose Limon, Paul Taylor
gibi isimlerden etkilenmiş ve kendi dans tiyatrosunu oluşturarak Pedro
Almodovar ve çağdaş yönetmenler ile dansçıları etkilemiştir.
MEYERHOLD
Meyerhold (1874-1940), estetiğini Stanislavski estetiğinin karsıt cephesinde gelistirmistir.
Stanislavski'nin tiyatro yaklasımı bir anlamda 19. Yüzyıl gerçekçiliğinin tiyatro alanındaki
uzantısıdır. Meyerhold'a göre, gerçekçi akım, sanatı bir
fotoğrafa dönüstürmekte1, yaratıcılığı
öldürmekte, sanatın sanat olarak varlığını sona erdirmektedir2.
“Stanislavski'nin baslangıç döneminde benimsediği Meininger'ler sistemi her türlü teatralliği yok ediyordu.
Meininger okulu, sahneleme tekniğini bir çıkmaza sürükledi. Teatrallik bir
kenara atılınca, her sey bir fotoğraf
düzeyine indirgenmis oluyordu. Baska bir deyisle, yaratım kayboluyordu. Artık yaratıcılık kalmıyor,
sanatın
sanat olarak varlığı sona eriyordu. Đste oyun ilkesini bu çerçeve içinde açıklamak
durumunda kaldık.”3
Meyerhold ise gerçekçi tiyatronun karsısına teatral tiyatro anlayısını yerlestirir. Teatrallik
anlayısı, gerçekçi tiyatronun yasamın aslına uygun kopyalarını yaratma yönteminin yerine,
sanatçının düsleri ve görüsleriyle kavradığı yasamın sahneye özgü bir dille ve seyirciye
tiyatroda olduğunu unutturmaya çalısmadan yeniden üretilmesini içermektedir. Meyerhold,
“Yasamı sahne üzerinde göstermek demek, yasamı yeni bastan yaratmak demektir,”4 der.
Gerçekçilik akımının etkisiyle, kusursuz yanılsama arayısına giren tiyatronun yitirmis olduğu
teatralliği, tiyatroya geri vermek gerektiğini ileri süren Meyerhold, tiyatronun köklerine
dönmesi gerektiğini savunmus, bu amaçla geçmis yüzyılların tiyatro biçimleri, Antik Yunan
tiyatrosu, geleneksel doğu tiyatrosu ve Commedia dell'arte üzerine arastırmalar yapmıstır.
Özellikle Commedia dell'arte, Meyerhold için doğalcı tiyatronun ideal bir karsıtıdır ve aynı
zamanda, oyuncuları fiziksel, hareket temelli bir
performans sergilemeye zorlamaktadır.
Üzerinde çalıstığı bu
geleneksel tiyatro biçimlerinin ayırıcı özellikleri vardır.
ANTONİN ARTAUD
Artaud'nun ailesi İzmir'den
göç etmiş Yunanlardandır. Dört yaşında geçirdiği menenjit hastalığı
onu ergenlik dönemine kadar takip eder. Yine bu dönemde girdiği depresyonlardan
kaynaklı sanatoryuma yatırılır. Burada Arthur Rimbaud, Charles
Baudelaire ve Edgar Allan Poe okumaya
başlayan Artaud, aynı zamanda şiir de yazmaya başlar.
Artaud’nun oyunculuğa bakış
açısı, Stanislavski’nin fiziksel eylemler temelli yöntemi ve Grotowski’nin
oyunculuk anlayışı ile paralellik taşımaktadır. Artaud, belli fiziksel
eylemlerin oyuncuda belli duyguları uyandıracağı anlayışını benimsemiştir. Bu
anlayışa göre, her duygunun organik bir temeli vardır, duyguların bedendeki
çıkış noktalarını bilmek, bu duygulara ters yönden ulaşmayı sağlar. “Oyuncu
için, duyguların yerlerinin fiziksel olarak belirlenmesine dayanan bir tür
duygusal kas düzeni olduğunu kabul etmek gerekir”
Artaud, 1920’de Paris’e gelmiş, ünlü yönetmenlerden Charles Dullin’in yanında öğrenim görmüştür. Lugne-Poe ve Louis Jouvet gibi yönetmenlerle çalışmış; Andre Breton, R.Vitrac ve Louis Aragon’la
beraber sürrealizm hareketini başlatmıştır. Révolution
Surréaliste ve Nouvelle Revue Française'i yazan Artaud, 1927
yılında sürrealistlerden bağını
koparmıştır. 1928 yılında Çılgın Anne (La Mére folle) oyununu
sergiledi. 1930’lu yılların sessiz filmlerinde oynadı. 1936-37’de Meksika ve İrlanda’ya
geziler yaptı. Ancak sinirsel rahatsızlıkları yüzünden 1943’e kadar psikiyatri
kliniklerinde yatmak durumunda kaldı.
Artaud, 1932 ve 1933
yıllarında Vahşet
Tiyatrosu bildirileri yayımlayarak (Le manifest du théatre de
la cruauté), tiyatro görüşlerini "Tiyatro ve İkiz" (Le théâtre et son
double) adlı kuramsal kitabında dile getirmiştir. Bu görüşlerine yer vermeye
yeltendiği tek oyunu, Shelley ile Stendhal’in yapıtlarına dayanan Les
Cenci olmuştur. Avangart tiyatronun kuramcısıdır.
GROTOWSKİ
Doğu Tiyatrosu (Pekin,Japon No,Hint Kathakali) eğitim teknikleri,
Dullin'in ritm alıştırmaları, Delsartre'ın dışa dönük ve içe dönük tepkiler
üzerine incelemeleri, Stanislavski'nin bedensel eylemler çalışması, Meyerhold'
un biyomekanik eğitimi ve Vakhtanghov'un sentezleri Tiyatro
Laboratuarı'nın oyunculuk eğitim çalışmalarının belirlenmesinde etkili
olmuştur.
Grotowski, tiyatroda metnin önemi konusunda Artaud’un
fikirlerini desteklemektedir.
“Artaud, dramatik metinleri resmetmekle yetinen bir
tiyatroyu reddetti; tiyatronun kendi
içinde yaratıcı bir sanat olması ve edebiyatın yaptığının bir kopyasını çıkarmakla kalmaması
gerektiğini
ileri sürdü.”
1960’ta Cam (Byron), Faust
(Goethe), Mystere Bouffe (Mayakovski), Sakuntala (Kalidasa); 1961’de
Hıristiyan tapınıyı grotesklestiren “Ataların Gecesi” (Mickiewicz),
kahramanın tinsel söylencesini yeniden kurarak, kahramanın kendini ülkesi için
feda etmesi hayallerini deliler evinde bir delinin karabasanları olarak
veren Kordian (Slowacki), olayların Avrupa’nın mezarlığı Auschwitz’e
aktarıldığı Akropolis (Wyspianki, 1962), 1963’te The Tragicai History of
Doctor Faustus; 1965-73 arasında, bu uygulamaları çeşitlendi: Acropolis‘in daha
başka çeşitlemeleri, işkenceyle öldürülen ermişi veren “Değişmez Prens”
(Calderon/Slowacki), ve incil’ den, Kilise şarkılarından, Dostoyevski, Eliot ve
S. Weil’den alıntılardan yararlanan ortak sahne eylemini gerçekleştirdi.
Apocalypsis cum figuris’le birlikte,
topluluğun İran, Lübnan ve Latin Amerika’da gezici etkinliklere çıktığı
“parateatral arayış” dönemi başlar (1970- 71). 1975’ten sonra, Grotowski,
(sanat, felsefe, sosyoloji, antropoloji, ökoloji, ve psikoloji gibi) çesitli
bilimlerin ara sınırlarında yer alan “post-teatral” eylemler gerçekleştirmeye
yönelmiş; buysa tiyatro laboratuarı çalışmalarının çok yönlü etkinliklere
bölünmesine yol açmıştır: “Teori ve Grup Analizi Laboratuarı” (yön. Flazsen),
“Olaylar Metodiği Laboratuan” (yön. Z. Cynkutıs), “Çalışma Bulusması
Laboratuarı” (S. Scierski), “Uluslararası Stüdyo” (Yön. Z. Spychalski); bu
bağlamda, en önemli “projeler” arasında sunlar yer almaktadır: “Arı Kovanı”
(Uluslar Deneysel Tiyatro Üniversitesi, Wroclaw, 1975), “Girışim Yığını”
(1975).
EĞİTİMDE
DRAMA ÇALIŞMALARI
1)
17 yaş ve üstü yetişkin grubunu dikkate
alarak 1 saatlik materyal oyunları ve alıştırmalarını merkezde olduğu bir
program tasarlayınız.
Eğitimde Drama- Ders Programı
Tema : Görme Engelli Bireylere Yönelik Empati Geliştirme ve Bu Bireylerin
Engelleri
Çalışılacak Grup : Yetişkinlerle çalışılacaktır.
Çalışma Planı : 15:00-16:00 ders saatlerinde, toplamda 1
saat sürecek bir çalışmadır.
·
Zar
Oyunun oynanışı: Katılımcılar karışık bir halde yürümeye başlarlar.
Fiziksel temasın ve insanlar arasındaki etkileşimin kuvvetlenmesi adına oynanan
bu oyun, moderatörün komutlarıyla başlar. Moderatör, bir sayı söyler ve
katılımcılar öbek öbek o sayıya uygun bir biçimde eşleşmek durumunda kalır.
Dışarıda kalan kişi elenir.
Oyunun Amacı; Vücudu aktif hale getirmek ve etkileşimi
arttırmak.
Tür; Eğlence
Süre: 10 dakika
2.
Alıştırma
·
Heykel
Alıştırmanın Uygulanışı: Grup daire şeklinde yere oturur. Gönüllü iki kişi
seçilir. Bunlardan bir tanesi gözlerini kapatır. Diğeri istediği
bir şekilde heykel olur. Gözü kapalı olan heykel olana dokunarak onun
nasıl durduğunu anlamaya çalışır. İyice anlayınca onun olduğu şekle kendisi
girer. Katılımcılar sırayla farklı duruşlarla oyunu sürdürürler.
Alıştırmanın Amacı; Hareket engelini aşmak ve farklı organları
kullanarak anlamaya çalışmak.
Tür; Konsantrasyon
Süre: 10 dakika.
3.
Çalışmalar
·
Kör Tavuğun Hediyesi
Oyunun oynanışı: Katılımcılar 12 kişi ise eşit bir şekilde 6-6 olmak üzere
bölünürler. 6 kişi Tavuk 6 kişi Lider olacak ve eşleşeceklerdir. Liderlerden
her biri, bir kura çekecek ve o kağıtlarda yazılı olan şeyi tavuğuna
söyleyecektir. Örn; ‘Gömleğimi askıya asıp getir’ diyecek. Tavuk bu görevi
gözleri kapalı bir biçimde gerçekleştirmek zorundadır. Oyunun ilerleyen
zamanlarında Moderatörün sessiz bir konumuyla bu tavuklar Liderleri tarafından
yönlendirilebilecektir. 2. Partta ise, Liderler tavuk olacak ve 6 farklı görevi
bu sefer onlar gerçekleştirecektir.
Oyunun Amacı; Diğer duyu organlarını da kullanarak
dikkatle amaca ulaşmak. Empati duygusunu bu sayede geliştirebilmek.
Tür; Konsantrasyon
Süre; 20 dakika
·
Engellilerin Önündeki
Engeli Kaldırmak.
Bu planlı çalışmada asıl hedeflenen, beyin fırtınası
yaparak farkındalık oluşturmaktır. Katılımcılar 4’er kişi olması halinde A,B,C,
olarak isimlendirilir. Katılımcılardan bireysel olmak üzere tek tek görme
engellilerin gerek kamusal alanda, gerek sokakta, gerekse toplum içinde
yaşadıkları sorunları yazmaları istenir. Örneğin; Sokaklara yerleştirilen sivri
tabelalar, durağa gelen otobüslerin anlaşılması için bir kolaylık sağlanmamış
olması, restoranta yer bulamama sorunu, numaratörler, kaldırımdaki sarı
çizgilerin insanlar tarafından önemsenmiyor oluşu, iş başvuruları vs.
A grubundaki kağıtlar B grubuna
B grubundaki kağıtlar C grubuna
C grubundaki kağıtlar Agrubuna grubuna dağıtılmak
üzere toplanır.
Bu gruplardan, kağıttaki yazılan sorunlardan 1 tane
seçilmesini ve bu sorunu çözümü ile beraber (5 dk düşünme ve 5 dk oynama süresi
göz önünde bulundurularak) olmak oynanması istenir. Yazılan 1 sorunu temel
almak şart değildir. En fazla 2 sorun harmanlanarak oynanabilir.
Süre: 20
dakika