7 Aralık 2018 Cuma

Aiskhylos, Sophokles ve Euripides'in Tragedya yazarlığı Ve Bazı Tragedya Tanımları


1)      Aiskhylos, Sophokles ve Euripides’in tragedya yazarlığını Elektra mitosu üzerinden Karşılaştırınız.
Elektra mitosu, Aiskhylos’un Adak Sunucular oyunu ile Sofokles’in Elektra oyunlarında da işlenmiştir. Elektra, Adak Sunucular’da daha tanıma sahnesinin ve kommos’un hemen ardından oyun dışı kalması, asla bir merkez figür olmadığını gösteriyor. Sofokles’te ise başkahramandır. Ancak Aiskhylos ile Sofokles, Klytaimnestra’nın öldürülmesini böyle olağanüstü bir olayın boyutu nedeniyle de destekleyen büyük bir yücelikle çevrelemişlerdir. Yani intikam eylemi yüceleştirilmiştir. Büyük laflara hep ters tepki veren Euripides ise gerek eylemi gerekse eylem koşullarını acımasızca gündelik ölçülere indirgedi: olay yeri, diğer oyunlardaki gibi Miken kral sarayı değil, Argos’un kırlık bir yerinde herhangi salaş bir köylü evidir; Elektra burada, annesinin kara vicdanını kişileştirerek karalar giymiş ama soylu, sarayın koridorlarında gidip gelen, yaşamının anlamını buradan çıkarmış yaslı bir prenses değil, ailesi bir zamanla Miken’de saygın olan yoksul bir köylünün paspali yırtık, pırtık köylü giysisi içindeki sıkıntılı karısıdır. Sofokles, anne katilliğini Aiskhylos’tan çok daha kesinlikle- Apollon’un emri olarak haklı gösteriyor. Oysa Euripides’te anneye verilen ceza haklı ancak bunu yapanların kendi çocukları Elektra ve Orestes olmaları haklı görülmez. Tanrılar anneyi öldürme emri verseler de bu, insanı kurtarmaz. “Bu emri veren tanrılar acaba ne kadar akıllı?” diye sordurarak bireyin tanrılara körü körüne boyun eğmesini eleştiriyor. Bireyin kendi karar ve davranışlarını bağımsız olarak vermesi gerektiğini savunuyor.
Euripides yaşadığı topluma getirdiği eleştiriler ve sahip olduğu protestocu tutumla diğer tragedya yazarlarından (Aiskhylos, Sofokles vs.) ayrılır. Elektra, yazarın bu farklı dünya görüşünün örneklerinden biridir. Euripides’ten evvel Elektra malzemesi, Aiskhylos’un Adak Sunucular oyunu ile Sofokles’in Elektra oyununda işlenmiştir. Adak Sunucular’da Elektra, Orestes ile karşılaşmasından (anagnorisis) hemen sonra kaybolur. Sofokles’in Elektrası’nda ise başkahramandır. Euripides, tanrı inancı ile anne katilliğinin veya kandaşı öldürmenin gerçekten ne demek olduğunu sorguluyor ve okuyanları bunu düşünmeye sevk ediyor. Sofokles’te Elektra’nın intikamı yüceleştirilip, “hero” statüsü korunurken, Euripides hem mekân seçimiyle hem de karakterlerin psikolojik yapısını incelemesiyle esere adeta bir dram özelliği kazandırıyor. Bu anlamda Euripides ilk modern ve karakterlerini psikolojiyi gözeterek yaratan ilk oyun yazarı kabul edilir. Euripides, tragedya yazarlığında, mitosları keyfince yorumlamış ve değiştirmiş, tragedyaları çözüm sunmaksızın, ahlaki sorunları, “salt çelişkiler” olarak gündeme getirmiştir. Çelişkileri gösterip, reçete sunmama tercihi, Euripides’i hem kendi döneminin yazarlarından ayırarak ilk modern yazar haline getirmiş, hem de dünyayı bütün acılığıyla saptayıp gösteren ve bu saptamaya acı acı gülünmesini sağlayarak tiyatro tarihinde sarsılmaz yerine oturmuştur. İzleyici artık tümünü bildiği bir oyunla değil, bir sonraki sahnede ne olacağını kestiremediği bir oyunla karşı karşıyadır seyirci. Karakterde psikolojiyi getiren ilk oyun yazarıdır. Karakterleri gökyüzünden yeryüzüne indirmiş. Karakterleri daha gerçekçidir. Euripides’in tanrıları insanın kendi sahip olduğu güçlerdir.
          Aiskhylos ve Sofokles’in site toplumuna ne kadar bağlı ise, Euripides bir o kadar uzaktır.
2)Tragedyanın üç yazarını kahramana ve koroya yaklaşımları bakımından karşılaştırınız.
Mitosların evrenini kendine konu edinen ve bu büyüsel evren içinde edebi olanı ortaya çıkaran tragedya sanatıyla Aiskhylos’ta Yunan halkının ‘tanrılara olan inancı ve güveni tazelen-miş’; Sophokles’te ‘acıma ve korku’ duyguları açığa çıkmış; Euripides’te ise ‘kutsal olandan dünyevi olana kayarak kar-şıtlıklar ve çelişkiler’in ortaya çıkmasıyla tragedyanın ‘yüce-lik’ine darbe indirilmiştir.
Aiskhylos’un kahramanlarının tragedyası, yıkıcı bir yanlışın içinden geçerek okurun kar-şısına çıkar. Yazarın trajik olarak nitelendirdiği hata, oyun kahramanlarında ‘günah’ ve ‘ceza’ kavramıyla ele alınır. Te-mel problem bir ahlâki sorunu tartışıp çözüme bağlamak-tır. Aiskhylos’un kahramanları için seçtiği son, oyundaki ‘günahkâr’lar için asla “mutlu” bir son değildir. Aiskhylos’a göre ‘özgür seçim’, insanın baş yetkisidir. Böylece insan ‘özgür seçim’ karşısında sorumluluk da yük-lenmiş olur. Yunan korosuna ise oyunun sonunda şun-ları söyletir: ‘Gün aydınlandı, şafak yakındır.’. Yani, Orestes’in eylemiyle birlikte dünyaya yeni bir aydınlık, açıklık ve bakış gelmiştir” (May, 1992: 123). Burada şu da açıktır ki, üstü ör-tük bir biçimde tanımlanan devlet; adaleti sağlayan, sonsu-za dek akıp gidecek bir ‘şiddeti sona erdiren nihai şiddet’ olarak gösterilir. Tam anlamıyla Sunu Taşıyanlar oyununda özetlenen bir niteliktir bu: Yani devlet, . Dolayısıyla Aiskhylos, bütün Atinalıların bildiği mitsel ve kültürel geleneğe uyar. Doğru düşünmek, dönemin ideolojisine göre düşünmek ve hareket etmektir. Doğru hareket varolan sisteme uymak, sistemi varolan dü-şünceyle desteklemek ve dışına çıkmamaktır. ‘haksız davranma hakkına sahip’ bir Deux ex Machina olarak karşımıza çıkar (Arıcı, 2011: 8).
Sophokles’in oyunlarında ise mitos kahramanları, için-de bulundukları durum ve gerçekleştirdikleri eylemle ön plana çıkmışlar ve bu yolla trajik niteliklerini kazanmışlar-dır. Sophokles’in yarattığı karakterler aşırı tutkuludurlar. Bu aşırı tutkulu oyun kişileri (kahramanlar) toplusal dengeyi tutkularıyla bozmakta ve kendi cezalarını yine kendilerinin vermesiyle de karşı koyulan düzeni kendi sonlarıyla tekrar kurmaktadırlar. Sophokles’in Antigone oyununda “Antigo-ne” bütün bu yasaların savunucusu konumundadır. Sophokles’in bakışı Aiskhylos’a göre daha rasyonel ve tamamen olmasa da mitoslardan daha uzakmış gibi görünse de, göksel evrenin yasalarından da kopmuş değildir. Çünkü Sophokles, aklı; tanrıların insanlara verdiği bir lütuf olarak görür. Akıl, mitos yerine tanrılar tarafından insana sunulan-dır. Bu nedenle insan bu lütfu kendisine ait olmayan bu akıl yetisini dikkatli kullanmak zorundadır. Aksi takdirde tanrılar bunu geri alabilirler. Lütuf olarak bakılan bu akıl daha sonra Rönesans’ta aklın keşfedilmesiyle birlikte saf mit’in yerini alacak ve mitlerin alaşağı edildiğinin altı çizilerek ‘akıl’ mit-leşecektir. İnsan aklı ile yasaları ve tanrıları saymalı, onlara itaat etmeli ve verilen aklın sınırlarını kullanırken ölçülü olma-lıdır. Mitosun yerini alan akıl, ahlâki ve toplumsal kuralları uygulamak ve devletin düzenine uymak zorundadır. Akılla birlikte gelen, gurur, kibir ve isyan duyguları, insanı esir al-mamalı insan aklını kontrol etme yetisine sahip olmalıdır. Her toplumda iki tarafında ol-duğunu düşünecek olursak; yeni fikirler ve ahlaki iç görü-ler getiren etkilerle, geçmişin değerlerini korumaya çalışan kurumlar karşı karşıya gelecektir. Yazar da bunları karşı karşıya getirerek ya yeni bir fikir sürer ya da var olan eski biçimi bir şekilde devamı için över. Çatışmanın vazgeçilmez öğesi de budur. Ancak Sophokles bu çatışmanın sonucunda birey tragedyalarına önem verir ve kahramanları üzerinden mesa-jını aktarır. . İki karşıt güç olan tanrısal ya da toplumsal alın-yazısı yer değiştirir ve ezilen bireyin alınyazısı devreye girer. Her şey her an değişebilir ve tersine dönebilir, ne iyi ne de kötü bir durumun sürekliliği vardır, değişim kaçınılmazdır ve bunu belirleyecek olan tanrısaldan çok toplumsal faktör-lerdir. Antigone ya da Oedipus’un öyküleriyle Sophokles, insanların her şartta ahlakça yetkin ve erdemli olabilmeleri için anlatır mitosları. Onun kahramanları kendilerinin çizdiği yolda büyük bir yalnızlığa ve yok oluşa itilirler. . Antik Yunan top-lumunda devlet yönetiminde geleneklerle çatışmayan bir düzenin oturtulmasını sağlamak o toplumu oluşturan her-kesin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk Sophokles’in Oi-dupus ve Antigone oyunlarındaki kahramanlar aracılığıyla vurgulanmıştır.
          Euripides’e göre tanrıların sesi insanların sesini baskı altına almamalıdır. Bu nedenle Euripides’in oyunları mitsel temelinden oldukça uzaklaşmıştır. Örneğin Orestes söylen-cesini, Aiskhylos’ta olduğu gibi mutlu bir sonla değil insan-lığın büyük bir çıkmaza sürüklendiği trajik bir sonla bitirmiş-tir. Euripides insanların tanrıların elinde nasıl bir oyuncağa dönüştürüldüğünü seslerinin, isyanlarının nasıl bastırıldığını göstermek için Orestes oyununda tüm karakterlerini birer kurbana çevirmiştir. Tanrıların dili yerine insanların diliy-le onlara seslenen Euripides tragedyanın mistik, mitolojik olan bütün yanlarını dağıtmış, bireyin dünyasının keşfi ve toplumsal olaylara karşı akılcı bir bakış açısıyla, felsefenin konuşma kalıplarını sahneye taşıyarak gerçekçi olarak nite-leyebileceğimiz bir sanat anlayışı doğurmuştur. Mitolojik karakterleri ve öyküyü ele alsa da onları ters yüz eder. Örneğin, Orestes tragedyasını demokrasinin yoz-laşması olarak ele alır. Söylencenin mitolojik temelinden uzaklaşarak, tanrıların aracılığına ihtiyaç duymaz ve oyunu mutlu sonla bitirmez. . Politikaların halkın tutku ve duyguları yönünde gelişen bir devlette hiç-bir değerin geçerliliğinin kalmadığının altını çizer. Bu neden-le Orestes bir kahramandan ziyade Atina’nın genç politika-cılarını simgeleyen biri olarak gösterilir. Toplumun kendi içinde barındırdığı çelişkileri oyunla-rında çok iyi bir şekilde resmeder ancak önerebileceği bir çözüm yoktur. Mistik olan evrenin dağıldığını, yeryüzüne indirdiği tanrıların -kötü yürekli tanrıların- gerçekte insanla-rın yansımaları olduğunun altını çizer. Mito-lojik olaylar tragedyanın merkezinde yer alsa da bu olayları oluşturan tanrısal bakışı ve zihniyeti oyunlarından kovmuş, bunun en belirgin örneklerini ise kadınları olayların kahra-manı olarak göstermesiyle vermiştir. Kadınlar onun traged-yalarıyla beraber, gerçekçi ve güncel yüzleriyle oyunlarda yer almıştır. Aiskhylos’un ve Sophokles’in yarattığı karakter-ler, yüce değerler taşıyan, güçlü, soylu, erdemli ve ahlâklı kişilerdi. Oysa Euripides yüce kahramanlar yerine sıradan insana da oyunlarında yer vermiştir. “Savaş kahramanları ye-rine, aşağılık serseriler; vatanseverce davranış yerine “seks ve cinayet”; sapına kadar erkek olanlar yerine yalaka dolan-dırıcılar! Tragedya idealler ülkesinden lağıma dönmüştür (Latacz, 2006: 255).
 Aiskhylos ve Sophokles tragedyalarında didaktik bir önerme sunarken Euripides soru sordurmayı, eleştirel bakmayı yeğlemiş ve seyircisine de bunu göster-miştir. “Oyunları bir bütün olarak ele alındığında Euripides’in ahlaki, siyasi, düşünsel ya da dinsel olarak neyi savunduğunu kesinlemek zordur. Euripides’in soyut düşüncelerden zevk alan bir entelektüel mi, insan psikolojisine meraklı bir ger-çekçi mi, yoksa örneğin Olimpos dinine karşı duran bir akılcı mı olduğuna karar vermek olanaksız görünür” (Güçbilmez, 2005: 46).
3)      Tragedya ve trajik olan arasında ne fark vardır? Günümüzde tragedya yazılı rmı?
Tragedya ,tanrı Dionysos adına söylenen ezgilerden oluşmuştur. Trajik olan da bir değerin(yasalar) yok olması ve bu değeri yok edenin bir başka değer (kardeşini gömmek) olmasındandır. Tragedya, çeşitli evrelerden geçerek günümüze kadar gelmiş olan bir türdür. Zaten dünyada insanoğlunun trajikliği, doğasal, toplumsal evrende uzlaşmaz, karşıtlık çatışma ve yıkımlar yer aldıkça (örneğin savaşlar, bireyin sömürülmesi, yabancılaşma vb.) trajik görüş ve trajik durum da yepyeni anlatım tarzlarında kendine bulacak, kısacası, drama olarak tragedya anlayışı sürecektir (Çalışlar, 2009: 413-414). Çağdaş bir örnek vermek gerekirse, “tragedya insanın doğru ve anlamlı yaşama mücadelesidir” fikrinden yola çıkarak oyunlarına psikolojik, toplumsal ve yönetimsel bir yön kazandıran Amerikalı dram yazarı Arthur Miller, Satıcının Ölümü adlı oyununda, örgütlerin kendi çalışanlarını tüketip sömürmesini, ihtiyaç duyduğu şeyi alıp kullandıktan sonra geri kalanı bir tarafa atması konusunu işlemektedir. Elbette istisnalar vardır ama örgütün her kademesindeki birçok işçi ve yönetici, sağlığının ve kişisel hayatının, modern örgütlerce yaratılmış sunaklarda kurban edildiği bir durumla karşı karşıya kalmaktadır. Oyundaki kahramanın hikâyesi, sonucu bakımından aşırı bir örnek olmakla birlikte, özü bakımından aşırı değildir. Günümüz dünyasında bireyler ve hatta bir bütün olarak topluluklar, hizmet ettikleri örgütler artık kendilerine ihtiyaç duymadığı zaman, bir tarafa atılma durumuna düşmektedirler (Morgan, 1998: 344, Aktaran Keskin, 2012: 259).
4)      Tragedyada trajik hata, baht dönüşü ve pathos kavramlarını oyunlardan örneklerle açıklayınız.(Oyun incelemelerim ile desteklenecektir.)
Trajik hata(Hamartia): Tragedyanın konusu olan kişi ne erdem ve ahlak bakımından öteki insanlardan üstündür ne de  kötülüğü ya da acımasızlığı yüzünden mutsuzluğa düşmüştür. Ama bir yanılgı nedeniyle mutsuzluğa yuvarlanmış kişidir.
Baht Dönüşü : Kahramanın kaderinin kötüye evrilmesi(peripeteie) ve olayların mutluluktan mutsuzluğa dönüşmesidir.
Pathos : Acı çekmek ve çileye katlanmaktır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder