12 Şubat 2018 Pazartesi

SANATLAR ARASINDA TİYATRONUN KONUMU



SANATLAR ARASINDA TİYATRONUN KONUMU


     Bütün sanatlar  başlangıçta zorunlu bir gereksinimden doğmuştur. Sanat, insanın yaşam kavgasında kendi gücünü ve karşısındaki güçleri tanımasına yardım etmiş,ilkel toplumlarda doğanın gizemli görünen güçlerini etkilemeye yaramıştır. Sanat kolektif bir coşku yaratarak insanı çalışmaya yöneltmiş, onu eğitmişi işine tat katmıştır. Gelişimi boyunca sanatın öğrenmeye, düzeltmeye, geliştirmeye,değiştirmeye katkıda bulunduğu, kendine özgü güzellik boyutuyla işlevini daha başarılı olarak gerçekleştirdiği görülür. Gerçeğin tanınmasıyla edinilen bilgi birikimi, güzelden alınan tadın heyecansal etkisiyle el ele vermiş, insanı güçlendirmiştir.Usta beğeninin bileşiminde insana özgü gizemli bir formül vardır. Sanatın niteliğini, yaratma eylemini, sanattan hoşlanma duygusunu açıklamak kolay değildir.Bu konuda birbirinden farklı pek çok sav ileri sürülmüştür.Örneğin GomrichSanatın Öyküsü” adlı yapıtında Picasso’nun ideal çizmeyi başaramadığından ötürü kübist saçmalıklara soyunduğunu düşünen sözde sanatbilenler ile her gördüğü saçmalığı “Sanat” diye damgalayan sanatbilmişlerin; diğer yandan sanatı hala ideolojik formlardan ayıramayan antika eleştirmenler ile “bana hoş gelen her şey benim için sanattır” söylemlerinde dolaşan popüler kültürden sıyrılamamış kitlenin sardığı bir çağda, kapitalist bir ilişki içerisinde var olmaya çalışan sanatı, tüm eksenlerden koparıp sanatçının kendisine yönelmemize çabalar. Amacı bizi büyük bir sanat bilgini yapmak değil, sanattan daha çok zevk almamızı sağlamaktır. 

     Doğduğu günden itibaren tiyatroya verilen değer her zaman yerini korumuştur. Bunun nedenini de oyunlarda  insanın kendini bulması, görmesi ya da hissetmesidir. Bir insanı en çok ilgilendiren konu, kendisi olduğu için tiyatroya olan ilgi de diğerlerinden farklı seviyede olmaktadır. Tiyatro oyunu, görmezden gelmeye çalıştığımız kafa karıştırıcı sorunlarımız üzerine gittiği zaman daha çok ilgimizi çeker. Bizi seçim yapmak, karar vermek zorunda bırakan gerçekleri oyunun güvenceli ortamında tanımak, kişiliğimizi, bilgimizi, aklımızın ve irademizin gücünü korkusuzca sınamamıza yarar. Her iyi tiyatro oyunu kendimize, kimliğimize dair ipuçları elde ettiğimiz bir yaşam provasıdır diyebiliriz.
   
      Tiyatroyu bütün sanat dallarından ayıran en önemli özelliği canlı olması ya da canlı olmak 
zorunda olmasıdır. Diğer farkı da şimdiki zamanın sanatı olmasıdır.Yazılan ve oynanan her oyunda bir yaşam sorunu, dolayısıyla bir felsefe irdelenmektedir. Tiyatro yapıtına oyun dememizin sebebi de insanın temel içgüdülerinden ( yeme, içme - cinsellik - Annelik - saldırganlık - yok etme, yok olma vb.) biri olmasıdır. Burada Huzinga’nın “Oynayan İnsan” adlı yapıtından bahsetmekte yarar var. Yapıtta yalnız oyun ve tiyatro oyunu kavramlarına değil yaşamın anlamına da değinilmiştir. Spor oyunları, akıl oyunları, kumar oyunları gibi oyunları ve bu oyunların insanın fiziksel, düşünsel gücünün, beceri ölçüsünün denek taşı olduğunu görürüz. Bu bağlamda, tiyatro için de hayatı tanıma ve anlamlandırma oyunudur diyebiliriz. Çünkü tiyatronun malzemesi hayat, anlatım aracı insandır. Ingmar Bergman’ın Yedinci Mühür oyununun şövalyesinin sözleri tam da buraya yaraşır nitelikte.

    “ Şövalye  : …Benim gibi inanmak isteyenlere ama yapamayanlara ne olacak..? Ya inanmayan, inanamayanlar..? İçimdeki tanrıyı neden öldüremiyorum..? O’nu kalbimden atmak istememe rağmen neden alçaltıcı ve acı verici şekilde içimde yaşamaya devam ediyor..? Neden her şeye rağmen bu gerçeklikten kurtulamıyorum..?



                                                                                                                     SÜNDÜZ ADİLAK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder