26 Ocak 2019 Cumartesi

SEYİRLİK OYUNLAR


1) Süreç içinde törensel ve büyüsel yanı azalan seyirlik oyunlar giderek eğlence amacına hizmet eden etkinliklere dönüşür. Şener, ritüellerin seyirlik oyunların kaynağı olduğunu belirterek şöyle devam eder: “ (…) Tiyatronun asal öğesi olan bir olayı taklitle canlandırma eyleminin ilkel kavimlerin büyü törenlerinde bulunduğu ve tiyatronun bu canlandırma eyleminden türediği görüşü kalın çizgileri ile kabul edilmektedir. Antik Yunan Dramının mevsim değişmesiyle ilgili ritüellerden doğmuş olduğu görüşü bir çok tiyatro tarihçisi tarafından benimsenmiştir. Günümüzde hemen her ülkede kutlanan halk bayramlarının ve belli günlerde oynanan köy oyunlarının eski büyüsel törenlerin bir uzantısı olduğu varsayımı da geçerli sayılmaktadır”.Köy seyirlik oyunları doğa ile sıkı ilişki içindedir. Kaynakları doğayı tam olarak çözemeyen ilkel insanın, doğayla iyi geçinmek adına yaptığı törenler; ritüellere dek uzanır. Görevsel bir işlev taşıyan ve topluca yapılan bu ritüellerin hiç kuşkusuz önemli bir uzantısı da tapınma törenleridir. Dolayısıyla animizm ve totemizmden çok tanrılı inanç sistemini oluşturan mitolojilerden, tek tanrılı dinlerin söylemleri ve yaptırımlarına dek pek çok inanç sistemi içinde yapılan törenler de ritüellerin kapsamı alanındadır. Örneğin şamanizmi inceleyen Abdülkadir İnan şamanist Türk kavimlerinin ayin ve törenlerini 1. Muayyen vakitlerde yapılması gereken ayin ve törenler 2. Tesadüfi olaylar dolayısıyla yapılan özel ayin ve törenler diye ikiye ayırır ve özellikle muayyen vakitlerde yapılan ayinlerin ilkbahar, yaz ve güz mevsimlerinde yapılan ayinlerden oluştuğunu ifade ederek bu ayinlerin kaynaklarını çok eski zamanlarda mevsim dönümlerinde yapılagelen ritüellere dek götürür.5  Erzurum yöresi köy seyirlik oyunlarını inceleyen Dilaver Düzgün kış yarısı törenleri diye anılan ritüellerin kaynağını mevsim dönümlerinde yapılan törenlere dayandırır. Bu yörede yapılan Kış Yarısı Törenleri olarak isimlendirilen seyirlik oyunlarda Kız Kaçırma ve Ölüp-   Dirilme motiflerinin doğanın diyalektiğini gösteren birer simge olduğunu belirterek bu simgeleri şöyle açıklar: “Kaçırılan kız üremenin, bereketin simgesidir. Bu, beraberinde çiftleşmeyi, arkasından çoğalmayı sağlar. Ölüp-Dirilme de tabiatın her yıl canlılığını, verimliliğini kaybetmesi, sonra tekrar canlanması ile ilgili olayların simgesi olarak seyirlik oyunlara girer. (…) Tabiatın canlanması, tohumun tarlaya atılması, bitkilerin yeşermesi, yeniden dirilişi hatırlatıyor. Bu düşüncenin örneklerini eski mitlerde de görüyoruz. Mısır buğday tanrısı Osiris’in toprakla birleşmesi sonucunda bolluk olması, Mezopotamya tanrısı Tammuz’un İştar’la birleşmesiyle bitkilerin yeşermesi, İştar’dan ayrılınca, her türlü üremenin ve yeşermenin durması, hasat tanrıçası Demeter’in kızı Persephone’nin kaçırılışı ve izinle her yılın üç ayında yer yüzüne çıkması, bu düşünceyi besleyen mitolojik unsurlar olarak dikkatimizi çekiyor”.
     Türk tiyatrosunu özgünleşme yolunda besleyen önemli kaynaklardan biri de köy seyirlik oyunları ya da dramatik köylü oyunlarıdır. Yüzyıllardan bu yana Anadolu köylüsünün oyun çıkartma, oyun yapma geleneğinden yola çıkarak yansıladığı bu oyunlar, tıpkı dünyadaki benzerleri gibi ritüel kökenlidir. Ölüp-Dirilme, Ak-Kara, Eski –Yeni çatışması üzerine kurulu olan ritüellerden beslenen dramatik köylü oyunları yılın belli günlerinde ya da mevsim dönümlerinde oynanan törensel ve büyüsel oyunlardır, yani görevseldir. Kaynakları ritüellere dayanan, üreme amaçlı oyunların kimileri müstehcen içerik de taşıyabilir. Bu tür oyunları kadınlar kendi aralarında, erkekler kendi aralarında oynarlar. Köylerde ve köy koşullarında oynandığı için köylünün bulabildiği basit araç-gereçlerle oynanır. Köylüler tarafından güncellenerek eğlendirme işlevi kazanmıştır.

2) Hokkabaz
Eski Türk seyirlik oyunları içinde en ilginci hokkabazlardı. Çünkü bir yandan el çabukluğu, gözbağcılığı gibi bir hüner gösterisidir, öte yandan da usta ile yamağı arasında uzun, güldürücü söyleşmeleriyle Karagöz, ortaoyunu gibi sözlü dramatik oyunlara benzer. Hokkabaz’ın biri genel, öteki özel iki anlamı vardır. Genel anlamıyla hokkabazlık, açıklanması güç, aklın almayacağı oyunlar göstermek, gözbağcılığı yapmaktır. Hokkabazlar, gerek söz ve el çabukluğu, gerek birtakım hileli araçların yardımıyla seyircinin duygularım aldatıp, olağanüstü sonuçlara varan, kökeni binlerce yıl geriye giden bir seyirlik oyundur. Çengiler-köçekçeler-curcunabazlar Eski seyirlik oyunlarımızın içinde Köçek ve Çengilerin ayrı bir yeri vardır. Bunlar ayrıca tıpkı bale sanatı gibi dramatik özelliği olan sahne dansı gösterileriydi. Eski yüzyıllarda büyük bir sanat değeri taşırken gitgide bozulmuş, ortadan kalkmışlardır. Bunların çeşitli adları vardı: Cengi, kocek, ra k kas, tavşan (veya tavşan oğlanı), curcunabaz, rakkas beccegan, ceganebaz, carparenez, becce, vb. Meddah Geleneksel Türk seyirlik oyunlarının en önemlilerinden birisi Meddah’tır. Meddah, bir anlatı türü olması bakımından Karagöz, ortaoyunu gibi dramatik türlerden ayrılsa da, anlatı bölümlerinin aralarında söyleşmeli, taklitli, kişileştirmeli kesimler yerleştirildiği için o da kolaylıkla dramatik türden sayılır. Meddah, yöntemleri bakımından Karagöz ve ortaoyununa çok yakınsa da, bunların yalnızca bir güldürmece tiyatrosu olmasına karşın, meddah çok zengin kaynaklara dayanması, hikâye dağarcığının çeşitliliği, güldürmecenin yanı sıra çeşitli havayı, mizacı yansıtması bakımından onlardan ayrılır. Dede Korkut, Koroğlu gibi geleneksel Türk kaynaklarından gelen konular, İslam geleneğinden gelen dinsel konular, Seyyit Battal Gazi, Kerbelâ olayının çeşitli oluntuları, Hazreti Hamza’dan, Hazreti AÜ’den gelen konular, İran geleneklerinden efsaneler, Destanlara, Şehnamelere dayanan konularla bu çeşitlilik içinde değişik mizaçları yansıtır.

Kukla
Son yıllara gelinceye değin geleneksel Türk tiyatrosu üzerine çalışan araştırmacılar Türk kuklasının varlığından habersiz görünüyor. Türk gölge oyunu veya Karagöz üzerinde çok durulmasına karşın, Türk kuklası üzerine hemen hiçbir şey yazılmamıştır. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Her şeyden önce bu araştırmacılar kukla üzerine kaynakları görmemiş veya kukla üzerine olan kaynakları da gölge oyunu sanmışlardır. Bu yanılmaların çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Kukla gösterilerine eldeki kaynakların kukla adını vermesi 17. Yüzyılda başlamıştır. İlerde gösterileceği gibi, nasıl ortaoyununa ancak 19. yüzyılda ortaoyunu adı verilmesine karşın gösterinin kendisi daha eskilere gidiyorsa, kukla da 17. yüzyılda kukla denilmesinden çok eski çağlara uzanmaktadır; öyle ki kanıtlarıyla göstereceğimiz gibi, kukla, 16. Yüzyılda Türkiye’ye girdiğine inandığımız gölge oyunu veya Karagöz’den de eskidir.

Karagöz
Karagöz oyununda sahne, seyirciye göre arkasından aydınlatılmış beyaz bir perdeden ibarettir. Oyun, deve derisinden yapılmış ve her biri belli bir tipi canlandıran renkli figürleri perdeye yansıtmak ve hareket ettirmek suretiyle oynanır. Karagöz ile Hacivat, gölge oyununun en önemli tipleridir. Oyun, yazılı bir metne dayanmaz, doğaçlama olarak gelişir.
Karagöz Oyununun Genel Özellikleri
·         Bu gösterimi yapan kişiye hayalî ya da hayalbâz denir. Hayâlbazın en önemli yardımcısı perde gazeli, şarkı, türkü okuyan, tef çalan yardaktır.
·         Karagöz oyunu doğaçlamaya dayanır. Yazılı bir metni yoktur. Ancak bazı konular sıklıkla ele alınır. Belirlenmiş bu konuların işlenişi, diyalogların kuruluşu tamamen karagöz oynatıcısının tercih ve yeteneğine bırakılmıştır.
·         Karagöz oyunlarının bazıları şu başlıklardan oluşur: Karagöz’ün Aşçılığı, Karagöz’ün Şairliği, Eskici, Telgrafçı, Çivi Baskını, Kanlı Kavak, Yalova Sefası, Sahte Gelin, Hançerli Hanım…
·         Güldürme esasına dayanan Karagöz, ağırlıklı olarak yanlış anlamalarla doğan bir kargaşayı yansıtır.
·         Karagözde tef, zil ve basit bir düdük yardımıyla oyuna müzik de eşlik eder. Bu düdük zaman zaman yaratıkların korkunç seslerini çıkarmada da kullanılır.
·         Karagöz oyununun piri Şeyh Muhammed Küşteri olarak kabul edildiğinden Karagöz oyununa “Küşteri Meydanı” da denir.
·         Karagöz, Osmanlı’nın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapısını tanımamız için önemli ipuçları içerir. İmparatorluğun dil, din ve ırk zenginliğini farklı kesimlerden kahramanlar aracılığıyla yansıtır.

Orta Oyunu
Geleneksel Türk tiyatrosunun birçok bakımdan karagöze benzeyen ama canlı oyuncularla oynayan bir türü de orta oyunudur. Seyircilerin çevrelediği boş, meydanlık bir alanda oynandığı için bu ismi almıştır. Orta oyunu kesin biçimini ve orta oyunu adını 19. yüzyılda almıştır. Orta oyununun da yazılı bir metni yoktur. Ana çizgileri bilinen bir konu ele alınarak oyuncuların doğaçlama, yani tuluat yoluyla geliştirdikleri olaylar dizisi, oyun kişileriyle sahneye getirilir.
Orta oyununda Karagöz’ün karşılığı Kavuklu, Hacivat’ın karşılığı ise Pişekâr’dır. Öbür oyun kişileri, gölge oyunundaki kişilerle büyük benzerlik gösteren kalıplaşmış tiplerdir. Orta oyunu da dört bölümden oluşur. Ama burada perde gazeli yerine Pişekâr’ın seyirciyi selamlaması ve zurnacıyla konuşarak oyunu açması, muhavere bölümünde ise Pişekâr ile Kavuklunun tanışma konuşmaları ve Kavuklunun sonunda rüya olduğu anlaşılan bir olayı anlatması (tekerleme) gibi özellikler orta oyununun Karagöz’den ayrıldığı bazı yönlerdir.
Orta Oyununun Bölümleri
Orta oyunu, Karagöz’de olduğu gibi dört bölümden oluşur. Bu bölümler giriş, tekerleme, fasıl ve bitiş şeklinde sıralanır.
Giriş (öndeyiş): Bu bölümde, Pişekâr müzik eşliğinde ortaya çıkar ve oyuncuları selâmlar. Oynanacak oyunu takdim eder ve oyunu başlatır.
Söyleşme (tekerleme): Önce Pişekâr ile Kavuklu arasında kısa birer konuşma olur. Sonra olmayacak şeyler gerçekmiş gibi anlatılır. Buna tekerleme adı verilir.
Fasıl: Asıl oyunun ortaya konduğu bölümdür. Bu bölümde Pişekâr ve Kavuklu dan başka Laz, Ermeni, Arnavut, Rum, Balama, Frenk, Fransız gibi tipler kendi şiveleriyle konuşturulur. Bunların konuşmaları ve kıyafetleri komedi unsuru oluşturur.
Bitiş: Pişekâr, Kavuklu ile kısa bir konuşma daha yapar. Sonra oyunun bittiğini ilan eder. Seyircilerden “Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola.” diyerek özür diler. Bir sonraki oyunun adını ve yerini bildirir.


KARAGÖZ VE ORTA OYUNU ARASINDAKİ BENZERLİK VE FARKLILIKLAR

FARKLILIKLAR:

1.Karagöz oyununun ortaya çıkışı Orta Oyunundan çok öncelere dayanır.
2.Karagöz oyunu bir gölge oyunudur. Yani seyircinin gördüğü sadece kuklalardır. Onları oynatan kişiler arka plandadır. Orta Oyununda ise gerçek kişiler vardır.
3.Oyunlarda yer alan kişiler birbirinden farklıdır.
4.Orta Oyununda seyirciyle oyuncunun iletişimi daha iyidir. Çünkü aynı ortamda bulunmaktadırlar.

BENZERLİKLERİ:

1.Her iki oyunda da güldürücü yani komik ögeler ön plana çıkmaktadır.
2.Her iki oyun da dört ana bölümden oluşur ve buna göre kurgulanıp oynanır.
3.Her iki oyun da milli ögeler taşır.
4.Her iki oyunda da efsanelerden , masallardan ve halk hikayelerinden faydalanılır.
5.Her iki oyun da temsil oyunudur. Yani seyirciler önünde oynanır.
6.Oyunlar genel olarak benzer özellikler taşır. Çünkü Kavuklu karakter özellikleri olarak Karagöz ‘e Pişekar ise özellik olarak Hacivat ‘ a benzer.
7.Geçmişleri çok eski olan oyunlardandır.
8.Olayın anlatıldığı bölümler benzer özellik taşır.
9.Her iki oyunda da yardımcı karakterler bulunur ve oyunun gidişine göre ortaya çıkarlar.
10.Ortaya çıktığı devirler de düşünüldüğü zaman her iki oyunda da belli bir metne bağlı kalınmaz. Yani hem Karagöz oyunu hem de Orta Oyununda eserler doğaçlama yürütülür.
11.Her iki oyunda da karakterler kendi şivelerine uygun konuşur.
12.Her iki oyunda da çok fazla dekor bulunmaz. Oyunların sergilendiği alanlar daha sadedir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder