1) Süreç içinde törensel ve büyüsel
yanı azalan seyirlik oyunlar giderek eğlence amacına hizmet eden etkinliklere
dönüşür. Şener, ritüellerin seyirlik oyunların kaynağı olduğunu belirterek
şöyle devam eder: “ (…) Tiyatronun asal öğesi olan bir olayı taklitle
canlandırma eyleminin ilkel kavimlerin büyü törenlerinde bulunduğu ve
tiyatronun bu canlandırma eyleminden türediği görüşü kalın çizgileri ile kabul
edilmektedir. Antik Yunan Dramının mevsim değişmesiyle ilgili ritüellerden
doğmuş olduğu görüşü bir çok tiyatro tarihçisi tarafından benimsenmiştir.
Günümüzde hemen her ülkede kutlanan halk bayramlarının ve belli günlerde
oynanan köy oyunlarının eski büyüsel törenlerin bir uzantısı olduğu varsayımı
da geçerli sayılmaktadır”.Köy seyirlik oyunları doğa ile sıkı ilişki içindedir.
Kaynakları doğayı tam olarak çözemeyen ilkel insanın, doğayla iyi geçinmek
adına yaptığı törenler; ritüellere dek uzanır. Görevsel bir işlev taşıyan ve
topluca yapılan bu ritüellerin hiç kuşkusuz önemli bir uzantısı da tapınma
törenleridir. Dolayısıyla animizm ve totemizmden çok tanrılı inanç sistemini
oluşturan mitolojilerden, tek tanrılı dinlerin söylemleri ve yaptırımlarına dek
pek çok inanç sistemi içinde yapılan törenler de ritüellerin kapsamı
alanındadır. Örneğin şamanizmi inceleyen Abdülkadir İnan şamanist Türk
kavimlerinin ayin ve törenlerini 1. Muayyen vakitlerde yapılması gereken ayin
ve törenler 2. Tesadüfi olaylar dolayısıyla yapılan özel ayin ve törenler diye
ikiye ayırır ve özellikle muayyen vakitlerde yapılan ayinlerin ilkbahar, yaz ve
güz mevsimlerinde yapılan ayinlerden oluştuğunu ifade ederek bu ayinlerin
kaynaklarını çok eski zamanlarda mevsim dönümlerinde yapılagelen ritüellere dek
götürür.5 Erzurum yöresi köy seyirlik
oyunlarını inceleyen Dilaver Düzgün kış yarısı törenleri diye anılan
ritüellerin kaynağını mevsim dönümlerinde yapılan törenlere dayandırır. Bu
yörede yapılan Kış Yarısı Törenleri olarak isimlendirilen seyirlik oyunlarda
Kız Kaçırma ve Ölüp- Dirilme
motiflerinin doğanın diyalektiğini gösteren birer simge olduğunu belirterek bu
simgeleri şöyle açıklar: “Kaçırılan kız üremenin, bereketin simgesidir. Bu,
beraberinde çiftleşmeyi, arkasından çoğalmayı sağlar. Ölüp-Dirilme de tabiatın
her yıl canlılığını, verimliliğini kaybetmesi, sonra tekrar canlanması ile
ilgili olayların simgesi olarak seyirlik oyunlara girer. (…) Tabiatın
canlanması, tohumun tarlaya atılması, bitkilerin yeşermesi, yeniden dirilişi
hatırlatıyor. Bu düşüncenin örneklerini eski mitlerde de görüyoruz. Mısır
buğday tanrısı Osiris’in toprakla birleşmesi sonucunda bolluk olması,
Mezopotamya tanrısı Tammuz’un İştar’la birleşmesiyle bitkilerin yeşermesi,
İştar’dan ayrılınca, her türlü üremenin ve yeşermenin durması, hasat tanrıçası
Demeter’in kızı Persephone’nin kaçırılışı ve izinle her yılın üç ayında yer
yüzüne çıkması, bu düşünceyi besleyen mitolojik unsurlar olarak dikkatimizi
çekiyor”.
Türk tiyatrosunu özgünleşme yolunda besleyen önemli kaynaklardan biri de
köy seyirlik oyunları ya da dramatik köylü oyunlarıdır. Yüzyıllardan bu yana
Anadolu köylüsünün oyun çıkartma, oyun yapma geleneğinden yola çıkarak
yansıladığı bu oyunlar, tıpkı dünyadaki benzerleri gibi ritüel kökenlidir. Ölüp-Dirilme,
Ak-Kara, Eski –Yeni çatışması üzerine kurulu olan ritüellerden beslenen
dramatik köylü oyunları yılın belli günlerinde ya da mevsim dönümlerinde
oynanan törensel ve büyüsel oyunlardır, yani görevseldir. Kaynakları ritüellere
dayanan, üreme amaçlı oyunların kimileri müstehcen içerik de taşıyabilir. Bu
tür oyunları kadınlar kendi aralarında, erkekler kendi aralarında oynarlar.
Köylerde ve köy koşullarında oynandığı için köylünün bulabildiği basit
araç-gereçlerle oynanır. Köylüler tarafından güncellenerek eğlendirme işlevi
kazanmıştır.
2) Hokkabaz
Eski Türk seyirlik oyunları içinde en
ilginci hokkabazlardı. Çünkü bir yandan el çabukluğu, gözbağcılığı gibi bir hüner
gösterisidir, öte yandan da usta ile yamağı arasında uzun, güldürücü
söyleşmeleriyle Karagöz, ortaoyunu gibi sözlü dramatik oyunlara benzer. Hokkabaz’ın
biri genel, öteki özel iki anlamı vardır. Genel anlamıyla hokkabazlık, açıklanması
güç, aklın almayacağı oyunlar göstermek, gözbağcılığı yapmaktır. Hokkabazlar, gerek
söz ve el çabukluğu, gerek birtakım hileli araçların yardımıyla seyircinin
duygularım aldatıp, olağanüstü sonuçlara varan, kökeni binlerce yıl geriye
giden bir seyirlik oyundur. Çengiler-köçekçeler-curcunabazlar Eski seyirlik
oyunlarımızın içinde Köçek ve Çengilerin ayrı bir yeri vardır. Bunlar ayrıca
tıpkı bale sanatı gibi dramatik özelliği olan sahne dansı gösterileriydi. Eski
yüzyıllarda büyük bir sanat değeri taşırken gitgide bozulmuş, ortadan kalkmışlardır.
Bunların çeşitli adları vardı: Cengi, kocek, ra k kas, tavşan (veya tavşan
oğlanı), curcunabaz, rakkas beccegan, ceganebaz, carparenez, becce, vb. Meddah
Geleneksel Türk seyirlik oyunlarının en önemlilerinden birisi Meddah’tır.
Meddah, bir anlatı türü olması bakımından Karagöz, ortaoyunu gibi dramatik
türlerden ayrılsa da, anlatı bölümlerinin aralarında söyleşmeli, taklitli,
kişileştirmeli kesimler yerleştirildiği için o da kolaylıkla dramatik türden
sayılır. Meddah, yöntemleri bakımından Karagöz ve ortaoyununa çok yakınsa da,
bunların yalnızca bir güldürmece tiyatrosu olmasına karşın, meddah çok zengin kaynaklara
dayanması, hikâye dağarcığının çeşitliliği, güldürmecenin yanı sıra çeşitli
havayı, mizacı yansıtması bakımından onlardan ayrılır. Dede Korkut, Koroğlu
gibi geleneksel Türk kaynaklarından gelen konular, İslam geleneğinden gelen
dinsel konular, Seyyit Battal Gazi, Kerbelâ olayının çeşitli oluntuları,
Hazreti Hamza’dan, Hazreti AÜ’den gelen konular, İran geleneklerinden efsaneler,
Destanlara, Şehnamelere dayanan konularla bu çeşitlilik içinde değişik
mizaçları yansıtır.
Kukla
Son yıllara gelinceye değin geleneksel
Türk tiyatrosu üzerine çalışan araştırmacılar Türk kuklasının varlığından
habersiz görünüyor. Türk gölge oyunu veya Karagöz üzerinde çok durulmasına
karşın, Türk kuklası üzerine hemen hiçbir şey yazılmamıştır. Bunun çeşitli nedenleri
vardır. Her şeyden önce bu araştırmacılar kukla üzerine kaynakları görmemiş
veya kukla üzerine olan kaynakları da gölge oyunu sanmışlardır. Bu yanılmaların
çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Kukla gösterilerine eldeki kaynakların kukla
adını vermesi 17. Yüzyılda başlamıştır. İlerde gösterileceği gibi, nasıl
ortaoyununa ancak 19. yüzyılda ortaoyunu adı verilmesine karşın gösterinin
kendisi daha eskilere gidiyorsa, kukla da 17. yüzyılda kukla denilmesinden çok
eski çağlara uzanmaktadır; öyle ki kanıtlarıyla göstereceğimiz gibi, kukla, 16.
Yüzyılda Türkiye’ye girdiğine inandığımız gölge oyunu veya Karagöz’den de
eskidir.
Karagöz
Karagöz oyununda sahne, seyirciye göre
arkasından aydınlatılmış beyaz bir perdeden ibarettir. Oyun, deve derisinden
yapılmış ve her biri belli bir tipi canlandıran renkli figürleri perdeye
yansıtmak ve hareket ettirmek suretiyle oynanır. Karagöz ile Hacivat, gölge
oyununun en önemli tipleridir. Oyun, yazılı bir metne dayanmaz, doğaçlama
olarak gelişir.
Karagöz Oyununun Genel
Özellikleri
·
Bu gösterimi yapan kişiye hayalî ya da hayalbâz denir.
Hayâlbazın en önemli yardımcısı perde gazeli, şarkı, türkü okuyan, tef çalan
yardaktır.
·
Karagöz oyunu doğaçlamaya dayanır. Yazılı bir metni yoktur.
Ancak bazı konular sıklıkla ele alınır. Belirlenmiş bu konuların işlenişi,
diyalogların kuruluşu tamamen karagöz oynatıcısının tercih ve yeteneğine
bırakılmıştır.
·
Karagöz oyunlarının bazıları şu başlıklardan oluşur:
Karagöz’ün Aşçılığı, Karagöz’ün Şairliği, Eskici, Telgrafçı, Çivi Baskını,
Kanlı Kavak, Yalova Sefası, Sahte Gelin, Hançerli Hanım…
·
Güldürme esasına dayanan Karagöz, ağırlıklı olarak yanlış
anlamalarla doğan bir kargaşayı yansıtır.
·
Karagözde tef, zil ve basit bir düdük yardımıyla oyuna
müzik de eşlik eder. Bu düdük zaman zaman yaratıkların korkunç seslerini
çıkarmada da kullanılır.
·
Karagöz oyununun piri Şeyh Muhammed Küşteri olarak kabul
edildiğinden Karagöz oyununa “Küşteri Meydanı” da denir.
·
Karagöz, Osmanlı’nın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel
yapısını tanımamız için önemli ipuçları içerir. İmparatorluğun dil, din ve ırk
zenginliğini farklı kesimlerden kahramanlar aracılığıyla yansıtır.
Orta Oyunu
Geleneksel Türk
tiyatrosunun birçok bakımdan karagöze benzeyen ama canlı oyuncularla oynayan
bir türü de orta oyunudur. Seyircilerin çevrelediği boş, meydanlık bir alanda
oynandığı için bu ismi almıştır. Orta oyunu kesin biçimini ve orta oyunu adını
19. yüzyılda almıştır. Orta oyununun da yazılı bir metni yoktur. Ana çizgileri
bilinen bir konu ele alınarak oyuncuların doğaçlama, yani tuluat yoluyla
geliştirdikleri olaylar dizisi, oyun kişileriyle sahneye getirilir.
Orta oyununda Karagöz’ün
karşılığı Kavuklu, Hacivat’ın karşılığı ise Pişekâr’dır. Öbür oyun kişileri,
gölge oyunundaki kişilerle büyük benzerlik gösteren kalıplaşmış tiplerdir. Orta
oyunu da dört bölümden oluşur. Ama burada perde gazeli yerine Pişekâr’ın
seyirciyi selamlaması ve zurnacıyla konuşarak oyunu açması, muhavere bölümünde
ise Pişekâr ile Kavuklunun tanışma konuşmaları ve Kavuklunun sonunda rüya olduğu
anlaşılan bir olayı anlatması (tekerleme) gibi özellikler orta oyununun
Karagöz’den ayrıldığı bazı yönlerdir.
Orta Oyununun Bölümleri
Orta oyunu, Karagöz’de olduğu gibi
dört bölümden oluşur. Bu bölümler giriş, tekerleme, fasıl ve bitiş şeklinde
sıralanır.
Giriş (öndeyiş): Bu bölümde,
Pişekâr müzik eşliğinde ortaya çıkar ve oyuncuları selâmlar. Oynanacak oyunu
takdim eder ve oyunu başlatır.
Söyleşme (tekerleme): Önce Pişekâr ile
Kavuklu arasında kısa birer konuşma olur. Sonra olmayacak şeyler gerçekmiş gibi
anlatılır. Buna tekerleme adı verilir.
Fasıl: Asıl oyunun ortaya
konduğu bölümdür. Bu bölümde Pişekâr ve Kavuklu dan başka Laz, Ermeni, Arnavut,
Rum, Balama, Frenk, Fransız gibi tipler kendi şiveleriyle konuşturulur.
Bunların konuşmaları ve kıyafetleri komedi unsuru oluşturur.
Bitiş: Pişekâr, Kavuklu
ile kısa bir konuşma daha yapar. Sonra oyunun bittiğini ilan eder.
Seyircilerden “Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola.” diyerek özür diler.
Bir sonraki oyunun adını ve yerini bildirir.
KARAGÖZ VE ORTA OYUNU
ARASINDAKİ BENZERLİK VE FARKLILIKLAR
FARKLILIKLAR:
1.Karagöz oyununun ortaya çıkışı Orta
Oyunundan çok öncelere dayanır.
2.Karagöz oyunu bir gölge oyunudur.
Yani seyircinin gördüğü sadece kuklalardır. Onları oynatan kişiler arka
plandadır. Orta Oyununda ise gerçek kişiler vardır.
3.Oyunlarda yer alan kişiler
birbirinden farklıdır.
4.Orta Oyununda seyirciyle oyuncunun
iletişimi daha iyidir. Çünkü aynı ortamda bulunmaktadırlar.
BENZERLİKLERİ:
1.Her iki oyunda da güldürücü yani
komik ögeler ön plana çıkmaktadır.
2.Her iki oyun da dört ana bölümden
oluşur ve buna göre kurgulanıp oynanır.
3.Her iki oyun da milli ögeler taşır.
4.Her iki oyunda da efsanelerden ,
masallardan ve halk hikayelerinden faydalanılır.
5.Her iki oyun da temsil oyunudur. Yani
seyirciler önünde oynanır.
6.Oyunlar genel olarak benzer
özellikler taşır. Çünkü Kavuklu karakter özellikleri olarak Karagöz ‘e Pişekar
ise özellik olarak Hacivat ‘ a benzer.
7.Geçmişleri çok eski olan
oyunlardandır.
8.Olayın anlatıldığı bölümler benzer
özellik taşır.
9.Her iki oyunda da yardımcı
karakterler bulunur ve oyunun gidişine göre ortaya çıkarlar.
10.Ortaya çıktığı devirler de
düşünüldüğü zaman her iki oyunda da belli bir metne bağlı kalınmaz. Yani hem
Karagöz oyunu hem de Orta Oyununda eserler doğaçlama yürütülür.
11.Her iki oyunda da karakterler kendi
şivelerine uygun konuşur.
12.Her iki oyunda da çok fazla dekor
bulunmaz. Oyunların sergilendiği alanlar daha sadedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder