|
1) Yunan ve Roma tiyatro eserlerinde
eğitici işlevin birbirinden farklı olarak yorumlandığı görülür. Eski Yunan’da
tiyatro, değer yargılarının tartışıldığı, önemli toplum sorunlarının
incelendiği, sorumlulukların eleştirildiği bir alandır. Eğitim, seyirciyi düşünen,
bilinçli, sorumlu ve erdemli bir yurttaş yapmayı amaçlar. Roma tiyatrosunda ise
günlük ilişkiler sergilenmekte, bu ilişkiler içinde kişinin nasıl davranması
gerektiği gösterilmektedir. Eğitimin amacı, seyirciyi tüm davranışlarında
dinin, ahlakın ve yasaların kurallarına uyan, disiplinli bir yurttaş yapmaktır.
Aristoteles’in Poetika’sı ile Horatius’un Ars Poetika’sı Klasik Batı tiyatro
anlayışını yoğurmuş olan eserlerdir. Horatius’un kendinden sonra gelen
eleştirmenlerce en çok yinelenen önerisi, dramın eğitme ve eğlendirme görevi
ile ilgili olanıdır. Sanatın eğitici işlevine eski Yunan’dan beri önem
verildiğini biliyoruz. İnsanlar arası ilişkileri sağlam yasalarla belirlenmiş
olan Roma toplumunda, yazarın görevi halkı eğlendirmek ve ona ahlaka uygun
öğütler vermektir.
2) Tragedyanın ödevi, uyandırdığı
acıma ve korku duygularıyla, ruhu tutkulardan temizlemektir. Poetika’da
katharsis, korku ve acıma gibi ruha zararlı heyecanlan boşaltarak, rahatlama
anlamına gelmektedir. Tragedya seyredilirken önce bu heyecanlar uyanlmakta,
yapay olarak uyarılan bu heyecanlar, duyula duyula tüketilmekte ve yerlerini
boşalmadan gelen hoş bir duygu almaktadır. Böylece sanat, insan ruhu için
sağlıklı bir etki yaratmış olur.
Horatius pratik yarar
gözetir. Yazarın, toplumun yadırgamayacağı biçünde yaşamasını, toplumu
geleneksel değerler açısından eğitmesini ister. Yazar, topluma katkıda
bulunurken onu yeni yönelişlere zorlamayan, törelerin dışına çıkmayan kişi
olmalıdır. Eski Yunan'da olduğu gibi, yazarın değerleri denetlemesi, tartışması
gereksizdir. Horatius’un bu tavrı Roma sanat anlayışına uygundur. Roma’da sanat
sevilmekle beraber toplumdaki etkinliğini yitirmiştir. Artık sanat bir kültür
yapıcısı değil, bir kültür anlatımcısıdır. Günlük gerçekleri dile getirir ve
günlük yaşama katkıda bulunur. Gerçekçi ve işlevseldir.
Horatius, Aristoteles
gibi trajik olayın etkisi üzerinde durmamış, anlatımda ustalığa önem vermiştir.
Pek çok konuda Aristoteles’i yankılamakla birlikte “arınma” tanımı üzerinde
durmamış olması ilginçtir. Horatius’u en çok sözcük seçimi, koşuk düzenlemesi,
parçalann uyumu ve yazarın çalışma yöntemi ilgilendirmektedir. Bu yaklaşım,
özden çok biçim ve anlatım üzerinde duran
3) Aiskhylos ikinci bir oyuncuyu
devreye sokunca koronun önemi azalmaya başladıysa da Aiskylos koroya,
diğerlerine göre daha çok dayanıyordu. Konuları, temaları hem geleneksel hem de
dinseldi. Düşünceleri, suçlularını Olimpos yasalarıyla cezalandıran, devletini
bu yasalara göre kuran bir dünyanın eski düşüncelerine bağlıydı. Oyunlarında olaylar
dizisi basitti, yarattığı etkiler açık ve güçlüydü. Sofokles‟te koro olaylar
dizini yine etkilemekte ama daha çok sahneler arasındaki boşluğu doldurmaya
yaramaktadır, örgünün ayrılmaz parçası değildir artık. Sofokles‟in Oudipus
Kolonos‟ta eserinde dördüncü oyuncuya yer verdiği söylenir fakat bu pek
inandırıcı görülmemektedir. Sofokles‟in oyunlarında olaylar dizisi daha
karışıktır. Yine dinsel geleneklere bağlıdır ama ilahi adaletten çok yarattığı
kişiler arasındaki ilişkilere önem verir. Euripides‟te koronun önemi büsbütün
azalmıştır. Euripides‟in ilgisi bütünüyle kişilere, onların iç dünyalarına
yönelmiştir. Çağının geleneklerine aykırı, tanrılara karşı sayılan düşünceleri
vardır. Birçok bakımdan bir “modern insan” gibidir. İlk gerçekçi ve feminist yazar
olduğunu söyleyenler vardır. Kişilerinin doğanın istekleriyle çatışan ruhsal
durumlarını incelerken ahlak ve din kurallarını çiğnemekten çekinmez.
4) Medea, Yunan mitolojisinin en çarpıcı karakterlerinden biridir. Bu gizemli ve
dehşetli kadın karakterin akıl dışı hikayesi, ünlü tragedya yazarları Euripides ve Seneca’nın
oyunlarında da yer alır. Euripides’in Medea’sı, erkek egemen Atina
devletinin karşısında, yıkıcı ve düzen bozucu Amazon kadın figürü olarak konumlandırılır.
Euripides’in Medea’sı, klasik mite sadık kalır ve iktidarını perçinlemek adına
başka bir kadınla evlenen kocasından intikam almak için çocuklarını öldürmekten
çekinmeyen düzen bozucu/yıkıcı bir kadın figürü olarak çizilir.
Medea’yı
daha insancıl, aşık ve kıskanç bir kadının hezeyanları sonucu cinayet işlemeyi
göze alacak kadar gizemli bir karakter olarak anlatacak olan ise, Seneca’dır.
Seneca’nın Medea’sı kendine bahşedilen güçleri, babasının temsil ettiği iktidar
için değil de aşık olduğu adam –Iason- için kullanabilecek kadar gözü kara,
aşık ve kıskanç bir kadındır.
5) Ortalamadan daha
kötüleri taklit eden tiir komedyadır. Benzer bir açıklama tragedya ile komedya
karşılaştınlırken yapılmış, tragedyamn efsaneden aldığı kişileri soylulaştırmasma
ve yüceltmesine karşın, komedyanın soylu olmayan, kusurlu kişileri ele aldığı
belirtilmiştir.
Aristoteles,
komedyanın kaynağı hakkında bilgi verirken de kişisel taşlamaya karşı olduğunu,
acıtıcı alayı kınadığını belirtmiştir. Bugün mizah ile taşlama arasındaki
farkın belirtildiğini, öfkeli ve saldırgan olan, ciddi kusurları gösteren
taşlamanın, komedyanın dışında bir tür olarak kabul edildiğini görüyoruz.
Komedya Roma‟da da
önemliydi. Bu dönemin iki önemli komedya yazarı Plautus ve Terentius‟tur. Bunlar,
Yunanlı Menandros‟un oyunlarından aşırı derecede yararlanır, konularını,
kişilerini onardan alırlardır. Ama anlatılan Atinalılar, Roma yaşayışına ve
düşüncesine uyarlanırdı.
6) Yunan Tiyatroları
skene ve theatrondan oluşan iki ayrı yapının birleşimi iken, Roma tiyatroları
tek bir yapıdır. Ayrıca Roma Dönemi’nden skene theatron ile aynı seviyeye
çekilmiş ve seyircinin dış dünya ile bağlantısını keserek oyuna odaklanmasını
sağlamıştır ve skenenin üzerine ahşap bir çatı yerleştirilmiş böylece
sanatçıların hava şartlarından korunmaları sağlandığı gibi, akustik konusunda
da destek sağlamıştır. Aynı zamanda skene üzerinde sütunlar ve heykeller ile
bir dekorasyon yerleştirilmiştir.
Yunan tiyatroları theatronu bir
yamaca yaslama ihtiyacı hissederken, Romalı mimarlar gelişen mimari ve
mühendislik ile birlikte köprü ve tonozlar kullanarak tiyatrolarını düz
zeminlere yapabilmekteydiler. Yunan tiyatrolarındaki tam daire şeklindeki
orchestra ve at nalı şeklindeki theatron yarım daire şeklinde dizayn edilerek
seyircilerin oyunu her yerden daha net izlemeleri sağlanmıştır. Giderek gelişen
sınıf ayrımı neticesinde de orchestra hizasında krallar için bir oturma
düzeneği yapılmıştır. Skene ile theatron yani cavea’nın birleşerek tek bir bina
durumuna gelmesi ile de paradosların üstleri kapatılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder