Bu belge Adalet Ağaoğlu – Çok Uzak Fazla Yakın oyunu için
yapılan çalışmaları içermektedir.
|
OYUN SEÇİMİ
Adalet
Ağaoğlu’nun oyunları incelendiğinde, hem yazarın tiyatro yazını konusundaki
ustalığına, hem de Türkiye’nin çalkantılı dönemlerine tanıklık etmek mümkündür.
Ağaoğlu, oyunlarında ustaca kurguladığı yapının altına, eserin yazıldığı
dönemin siyasal ve toplumsal olaylarını ustaca yerleştirir ve gözler önüne
serer.1992 yılında yazdığı Çok Uzak Fazla Yakın oyunuyla da, 1980 sonrası
Türkiye’sini ve toplumun yaşadığı ihtilal sonrası bunalımı başarılı bir şekilde
irdeler.
Ağaoğlu, Çok Uzak Fazla Yakın
oyununda 1980 sonrası aydınlarını ve toplumsal yapısını ele alır. 1980 sonrası
sanatçı ve aydınlar, ihtilal sonrası düşünce açısından kendi benliklerinden
kopmuş ve daha bireysel konulara yönelmişlerdir. 12 Eylülün sanatçılar üzerindeki
etkisini görmek mümkündür. 1980
sonrası dönemin getirdiği en önemli gelişme kadın hakları konusundadır. 1980
sonrası, cezaevlerinden çıkan sol görüşlü kadınların, yavaş yavaş
geliştirdikleri Feminist anlayışıyla, kadın hakları konusunda ciddi sayılabilecek
gelişmeler oldu. Eğer, Türkiye’de bir Feminist Hareket’ten bahsedilecekse, bu
1980 sonrası gelişmiştir.
Çalışacağım
oyunun yazarını Adalet Ağaoğlu seçmemin sebebi, konularının yanı sıra
eserlerinin biçimsel yetkinliğiyle, ayrıntıları değerlendirişiyle, geriye
dönüşler, iç monologlar gibi değişik tekniklerden yararlanmadaki başarısıdır.
Özellikle eserlerinde işlemiş olduğu kadın erkek ilişkileri, kadın kimliği,
toplumsal baskı unsurları, cinsel konular ile hayranlığım bir kat daha
artmıştır.
Çalışacağım
oyunun Çok Uzak Fazla Yakın olmasının sebebi ise genetik kodun
karakterlerin hayatlarını seçme üzerindeki etkisini gösterme
ve şiirsel bir üslupla bir tiyatro oyunu okuyor ve oynuyor olmanın
verdiği keyiftir. Lermontov’un şiirlerini Adalet Ağaoğlu’nun oyunlarından
öğrenmiş bir tiyatro öğrencisi olarak Lermontov’u ve Adalet Ağaoğlu’nu
tanıtmayı bir borç bilirim. Oyunu sahnelemek isteyişimin bir diğer sebebi
oyunda kullanılan müzikler. Tiyatro ne kadar etkili bir iletişim aracıysa müzik
için de aynısını düşünüyorum. Oyunu okurken kafamda hep Schubert’in Lascia Chio
Pianga’sı çalmaktaydı. Anılarda her şey sanki müzikseldir. Örneğin; sahneler,
anıları yansıttığı için gerçekçi değildir. Anılar ise çok çeşitli şiirsel
görünümler kazanır. Bazı ayrıntılar göz ardı edilir; diğerleri dokunduklarının
duygusal değerine bağlı olarak abartılır; çünkü anılar ağırlıklı olarak gönülde
yaşar. Bu yüzden de sahnenin içi loş ve şiirsel olacaktır.Aynı zamanda oyun
sadece 1993’de Kent Oyuncuları tarafından sahnelenmiştir. Bu da beni oyunu
sahneleme açısından çok özgür kılıyor.
OYUN KONUSU VE İÇERİĞİ
Adalet Ağaoğlu’nun oyunları incelendiğinde, hem yazarın tiyatro
yazını konusundaki ustalığına, hem de Türkiye’nin çalkantılı dönemlerine
tanıklık etmek mümkündür. Ağaoğlu, oyunlarında ustaca kurguladığı yapının
altına, eserin yazıldığı dönemin siyasal ve toplumsal olaylarını ustaca
yerleştirir ve gözler önüne serer.
1970’li yılların sosyal ve politik yapısını Kozalar oyununda irdelemeyi başaran Ağaoğlu, 1992 yılında yazdığı Çok Uzak Fazla Yakın oyunuyla da, 1980 sonrası Türkiye’sini ve toplumun yaşadığı ihtilal sonrası bunalımı başarılı bir şekilde irdeler.
1980 sonrası apolitikleşen toplum ve pasif bir duruma düşen aydın kesim, dönemin Türkiye’sinin toplumsal ve siyasal yapısının yeniden şekillenmesine ve seksen öncesinden farklı bir yapıya dönüşmesine neden olmuştur. Bu durum yazarları da etkilemiş ve eserlerinde de bu durum gözler önüne serilmiştir.
Ağaoğlu, Çok Uzak Fazla Yakın oyununda 1980 sonrası aydınlarını ve toplumsal yapısını ele alır. 1980 sonrası sanatçı ve aydınlar, ihtilal sonrası düşünce açısından kendi benliklerinden kopmuş ve daha bireysel konulara yönelmişlerdir. 12 Eylülün sanatçılar üzerinde depresyon etkisi yaratan, depolitize olmuş şiddetli baskı ortamında; düşündüklerini rahatça söyleyemeyen, kendilerini boşlukta hisseden küstürülmüş yazarlar; 1950 sonrası romanında önemli yer tutan sosyal konulardan -yaşadıkları ortam ve dönem itibariyle bunları devam ettiremedikleri için- uzaklaşarak, bireyi ilgilendiren konulara eğilirler.
Ağaoğlu, oyunda beş tane kardeşin yaşamlarını sunar ve temelde de bunların ikisini odak noktasına koyar. Kardeşler, oyun döneminin (1980 sonrasının) toplumsal yapısını ve özellikle de aydın sınıfın durumunu gözler önüne serer. Tura ailesinin bireysel hikâyeleri çerçevesinde şekillenen oyun, toplumun değişimine, siyasal çalkantılara ve bireyler üzerindeki yansımalara değinir.
Oyun temelde, yıllar sonra annelerinin ölümü sonrası karşılaşan ikiz kardeşlerin geçmişlerini irdelemelerini konu alır. Bu irdelemeyi sadece geçmişe yolculuk olarak değerlendirmemek gerekir çünkü bu biçim aydın ve sanatçıların ihtilal sonrası ve öncesi durumunu irdelemek açısından önemlidir. Her iki kardeş de süreç içinde farklılaşmış ve önceki hallerinden tamamen farklı bir yapıya bürünmüşlerdir. En önemlisi de birbirlerinden kopmuşlardır. Bu kopukluk tüm kardeşler için geçerlidir ve aslında Türkiye’nin yapısını gözler önüne sermektedir.
Başkarakterlerden biri olan Aydın, yıllar önce tiyatroya gönül vermiş ve çeşitli oyunlarda rol almış, yönetmiş ve işletmecilik yapmış biri olarak çıkıyor karşımıza. Ancak günümüzde ise tamamen bireyci bir yapıya bürünmüş ve tiyatrodan kopmuş olduğu da gözler önüne seriliyor.
AYDIN: (…)Artık oyun yazmayacağım. Yönetmenlik de etmeyeceğim. Sahneye de çıkmayacağım. Tiyatro bitti.
MELTEM: Ben de salt şiirle yaşayamayacağını söylüyorum. Hiç gerçekçi değilsin.
AYDIN: Hayatın anlamını ve sanatın gerçeğini arıyorum. Yalnız onu. (…)
1980 sonrası sanatçı ve aydınlarında görülen bireyselliğe dönüşün en açık göstergesidir Aydın karakteri. 1980 sonrası sanatçıları; kendilerinden önceki sosyal gerçekçilerden ve soyutçulardan farklı, yeni bir tarza yönelme ihtiyacı duyar ve bu ihtiyacı dünya edebiyatını etkilemekte olan postmodernizme yönelerek karşılamaya çalışırlar. Bu durum da sosyal konulardan çok biçim ve sanat konularını işlerler. Aydın da genel olarak seksen sonrası aydın profilinin bir göstergesidir ve bu yüzden de adının “Aydın” olması hiç de tesadüf değildir. Aydın’ın geçmişte yer alan idealist görüşü, bugün egoist bir yapıya dönmüş ve onu da “sahte” bir üretkenliğe taşımıştır.
Aydın’ın ikiz kardeşi olan Meltem, ikizinin yıllarca gölgesi altında gizli kaldıktan sonra popüler dünyayı tercih etmiş ve seksen sonrası yaygınlaşan “eğlence ve televizyon” dünyasına kaymış sanatçıların profilini çizer. 1980 sonrasında televizyon ve yaygınlaşan, kürselleşen sanatların popülerliği başlar. 1980 sonrası dönemde Türkiye’de gündelik yaşamın biçimlenmesinde özellikle “televizyon” önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu dönemle birlikte televizyon izlemek, toplumda en yaygın zevk ve alışkanlık biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Televizyon ekran başında geçirilen zamanın ötesinde dilden, müziğe, tüketimden, politikaya hemen her şeyi etkileyerek gündelik yaşama adeta damgasını vurmuştur.
Meltem, sanatsal kişiliğinden ödün vererek ve çeşitli fedakârlıklar yaparak yüksek yerlere gelmiş ve bunu yaparken de “kadın”ın seksen sonrası durumunu da irdeletme şansı tanımıştır. Bunu yazımızın ilerleyen bölümlerinde ele alacağız. Ağaoğlu Meltem karakterinde de isim sembolizasyonuna gitmiştir. Meltem, adeta güçlü bir rüzgâr gibi yükselmiş ancak kendi sanatsal yolculuğunda ise adeta bir “meltem” gibi savrulmuştur. Meltem rüzgârı farklı iklimler arasında esen bir rüzgâr türüdür.
Ağaoğlu, diğer üç kardeşin yaşamlarıyla da seksen sonrası değişen toplumsal yapıyı tamamlar. Semih ile seksen döneminde ve öncesinde yaşamlarını yitiren gençleri, Metin ile seksen sonrası yurttan kaçan aydınları ve onların tam olarak gerçekleşemeyen hayallerini, cemil’le de bir daha haber alınamayan ve belki de sonrasında ölüm haberleri alınan kesimleri gözler önüne sunar.
Bugüne gelindiğinde Tura ailesinin varlığından söz etmek mümkün değildir. Kardeşler arasında bağ kalmadığı gibi, anne ile baba da vefat etmiş ve aile tamamen ortadan kaybolmuştur. Türkiye’nin seksen sonrası ve öncesi ayrımı ailenin yok oluş hikâyesi ile eş tutulmakta ve seksen sonrasının getirdikleri net bir şekilde sunulmaktadır.
1980 sonrası dönemin getirdiği en önemli gelişme kadın hakları konusundadır. 1980 sonrasında kadın hakları konusunda yaşan gelişmeler oyunda kendini farklı ve başarılı bir şekilde gösterir. Özellikle, 1980 sonrası cezaevlerinden çıkan sol görüşlü kadınların, yavaş yavaş geliştirdikleri Feminist anlayışıyla, kadın hakları konusunda ciddi sayılabilecek gelişmeler oldu. Eğer, Türkiye’de bir Feminist Hareket’ten bahsedilecekse, bu 1980 sonrası gelişmiştir.(…) Sosyalist ideolojinin bu sorunu çözemeyeceğini, içinde bulundukları sol hareketlerde kadın olarak tekrar ezilmelerinden kaynaklanan bir pratik hayatın dayatması, onları başka arayışlara aramaya yöneltti. Bu da, Türkiye’de, Feminizm’in toplusal yaşam içine canlı bir şekilde girmesini ve mücadelesini sağladı. Cılızda olsa, Feminizm gelişmeye başladı.
Ağaoğlu oyunda da bu durumu, geçmiş ile gelecek arasındaki farklılıklar içinde gösterir. Geçmişte ikizinin gölgesi altında kalan, bu durumun hiç de farkında olmayan, hatta mutluluk duyan Meltem, bugüne geldiğinde kendi gücünün farkına varır ve kardeşi olmadan da işler yapabileceğini anlar. Temelde ataerkil toplumda bir erkeğe layık görülebilecek işlerin altından kalkar ve yükselir, zengin olur. Tek başına, bir kadın olarak yükseldiğini oyunun girişinde belirtmektedir:
TV RÖPORTAJCISI: Sahi, hiç destek gördünüz mü bu yolda? Yani ailenizden, dostlarınızdan, şimdi kızacaksınız ama erkeklerden?
MELTEM: Eksik olmasınlar beni sevenlerin, bana inananların manevi desteklerinden başka kimseden, hiçbir yerden maddi destek görmedim. Erkekler konusunda ise verilecek bir hesabım olduğunu, olsa da benim erkeklerimden gayrı kimseyi ilgilendireceğini sanmıyorum.
Meltem, şimdiki zamanda ataerkil yapıdaki bir erkeğe göre doğru biçilen her şeye sahip olmuş ve yaşamını da bu biçimde şekillendirmiştir. Bu durum, geçmişle bugün arasında geçirdiği sürecin sonucudur. Artık “erkeklerinden” dahi söz edebilecek bir kişiliğe bürünmüş ve gücünü ispat etmiştir. Ancak bu yolda çeşitli aşamalardan geçmiş olduğunu da belirtmek gerekir. Meltem, ataerkil yapı karşısında bir savaşıma girmiş, gerektiğinde kuralına göre oynamış ve başarıyı bu şekilde elde etmiştir.
Ağaoğlu sadece kurgu ve konuyla değil, karakter yapısıyla da oyunda ataerkil yapıya gizli bir eleştiri getirir. Oyun içinde sunulan aile yapıları ataerkil toplum yapısının zıddına göre oluşturulmuşlardır. Oyun içinde kadınların daha otoriter oluşu göze çarpar. Oyundaki anne ve baba, genel geçer ataerkil aile yapısının zıddı şeklinde sunulmuştur. Anne (Selma) daha otoriter, daha ön plandadır. Kocası Ahmet sessiz, kendi halinde ezilen bir adamdır. Bu durum seyircinin bilinçaltına yönlendirilen gizli bir tutumdur ve Ağaoğlu tarafından ataerkil yapıya getirilmiş bir eleştiridir.
Çok Uzak Fazla Yakın oyunu 1992 yılında “En İyi Tiyatro Ödülü”nü almış başarılı bir oyundur. Oyunda Ağaoğlu, 1980 sonrasını farklı ve ilgi çekici bir yolla yeniden yorumlar ve farklı bir bakış açısı sunar. Oyunun, seksen dönemi ve sonrası için, döneminde yazılmış cesur bir örnek olarak görülmesi gerekir.
1970’li yılların sosyal ve politik yapısını Kozalar oyununda irdelemeyi başaran Ağaoğlu, 1992 yılında yazdığı Çok Uzak Fazla Yakın oyunuyla da, 1980 sonrası Türkiye’sini ve toplumun yaşadığı ihtilal sonrası bunalımı başarılı bir şekilde irdeler.
1980 sonrası apolitikleşen toplum ve pasif bir duruma düşen aydın kesim, dönemin Türkiye’sinin toplumsal ve siyasal yapısının yeniden şekillenmesine ve seksen öncesinden farklı bir yapıya dönüşmesine neden olmuştur. Bu durum yazarları da etkilemiş ve eserlerinde de bu durum gözler önüne serilmiştir.
Ağaoğlu, Çok Uzak Fazla Yakın oyununda 1980 sonrası aydınlarını ve toplumsal yapısını ele alır. 1980 sonrası sanatçı ve aydınlar, ihtilal sonrası düşünce açısından kendi benliklerinden kopmuş ve daha bireysel konulara yönelmişlerdir. 12 Eylülün sanatçılar üzerinde depresyon etkisi yaratan, depolitize olmuş şiddetli baskı ortamında; düşündüklerini rahatça söyleyemeyen, kendilerini boşlukta hisseden küstürülmüş yazarlar; 1950 sonrası romanında önemli yer tutan sosyal konulardan -yaşadıkları ortam ve dönem itibariyle bunları devam ettiremedikleri için- uzaklaşarak, bireyi ilgilendiren konulara eğilirler.
Ağaoğlu, oyunda beş tane kardeşin yaşamlarını sunar ve temelde de bunların ikisini odak noktasına koyar. Kardeşler, oyun döneminin (1980 sonrasının) toplumsal yapısını ve özellikle de aydın sınıfın durumunu gözler önüne serer. Tura ailesinin bireysel hikâyeleri çerçevesinde şekillenen oyun, toplumun değişimine, siyasal çalkantılara ve bireyler üzerindeki yansımalara değinir.
Oyun temelde, yıllar sonra annelerinin ölümü sonrası karşılaşan ikiz kardeşlerin geçmişlerini irdelemelerini konu alır. Bu irdelemeyi sadece geçmişe yolculuk olarak değerlendirmemek gerekir çünkü bu biçim aydın ve sanatçıların ihtilal sonrası ve öncesi durumunu irdelemek açısından önemlidir. Her iki kardeş de süreç içinde farklılaşmış ve önceki hallerinden tamamen farklı bir yapıya bürünmüşlerdir. En önemlisi de birbirlerinden kopmuşlardır. Bu kopukluk tüm kardeşler için geçerlidir ve aslında Türkiye’nin yapısını gözler önüne sermektedir.
Başkarakterlerden biri olan Aydın, yıllar önce tiyatroya gönül vermiş ve çeşitli oyunlarda rol almış, yönetmiş ve işletmecilik yapmış biri olarak çıkıyor karşımıza. Ancak günümüzde ise tamamen bireyci bir yapıya bürünmüş ve tiyatrodan kopmuş olduğu da gözler önüne seriliyor.
AYDIN: (…)Artık oyun yazmayacağım. Yönetmenlik de etmeyeceğim. Sahneye de çıkmayacağım. Tiyatro bitti.
MELTEM: Ben de salt şiirle yaşayamayacağını söylüyorum. Hiç gerçekçi değilsin.
AYDIN: Hayatın anlamını ve sanatın gerçeğini arıyorum. Yalnız onu. (…)
1980 sonrası sanatçı ve aydınlarında görülen bireyselliğe dönüşün en açık göstergesidir Aydın karakteri. 1980 sonrası sanatçıları; kendilerinden önceki sosyal gerçekçilerden ve soyutçulardan farklı, yeni bir tarza yönelme ihtiyacı duyar ve bu ihtiyacı dünya edebiyatını etkilemekte olan postmodernizme yönelerek karşılamaya çalışırlar. Bu durum da sosyal konulardan çok biçim ve sanat konularını işlerler. Aydın da genel olarak seksen sonrası aydın profilinin bir göstergesidir ve bu yüzden de adının “Aydın” olması hiç de tesadüf değildir. Aydın’ın geçmişte yer alan idealist görüşü, bugün egoist bir yapıya dönmüş ve onu da “sahte” bir üretkenliğe taşımıştır.
Aydın’ın ikiz kardeşi olan Meltem, ikizinin yıllarca gölgesi altında gizli kaldıktan sonra popüler dünyayı tercih etmiş ve seksen sonrası yaygınlaşan “eğlence ve televizyon” dünyasına kaymış sanatçıların profilini çizer. 1980 sonrasında televizyon ve yaygınlaşan, kürselleşen sanatların popülerliği başlar. 1980 sonrası dönemde Türkiye’de gündelik yaşamın biçimlenmesinde özellikle “televizyon” önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu dönemle birlikte televizyon izlemek, toplumda en yaygın zevk ve alışkanlık biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Televizyon ekran başında geçirilen zamanın ötesinde dilden, müziğe, tüketimden, politikaya hemen her şeyi etkileyerek gündelik yaşama adeta damgasını vurmuştur.
Meltem, sanatsal kişiliğinden ödün vererek ve çeşitli fedakârlıklar yaparak yüksek yerlere gelmiş ve bunu yaparken de “kadın”ın seksen sonrası durumunu da irdeletme şansı tanımıştır. Bunu yazımızın ilerleyen bölümlerinde ele alacağız. Ağaoğlu Meltem karakterinde de isim sembolizasyonuna gitmiştir. Meltem, adeta güçlü bir rüzgâr gibi yükselmiş ancak kendi sanatsal yolculuğunda ise adeta bir “meltem” gibi savrulmuştur. Meltem rüzgârı farklı iklimler arasında esen bir rüzgâr türüdür.
Ağaoğlu, diğer üç kardeşin yaşamlarıyla da seksen sonrası değişen toplumsal yapıyı tamamlar. Semih ile seksen döneminde ve öncesinde yaşamlarını yitiren gençleri, Metin ile seksen sonrası yurttan kaçan aydınları ve onların tam olarak gerçekleşemeyen hayallerini, cemil’le de bir daha haber alınamayan ve belki de sonrasında ölüm haberleri alınan kesimleri gözler önüne sunar.
Bugüne gelindiğinde Tura ailesinin varlığından söz etmek mümkün değildir. Kardeşler arasında bağ kalmadığı gibi, anne ile baba da vefat etmiş ve aile tamamen ortadan kaybolmuştur. Türkiye’nin seksen sonrası ve öncesi ayrımı ailenin yok oluş hikâyesi ile eş tutulmakta ve seksen sonrasının getirdikleri net bir şekilde sunulmaktadır.
1980 sonrası dönemin getirdiği en önemli gelişme kadın hakları konusundadır. 1980 sonrasında kadın hakları konusunda yaşan gelişmeler oyunda kendini farklı ve başarılı bir şekilde gösterir. Özellikle, 1980 sonrası cezaevlerinden çıkan sol görüşlü kadınların, yavaş yavaş geliştirdikleri Feminist anlayışıyla, kadın hakları konusunda ciddi sayılabilecek gelişmeler oldu. Eğer, Türkiye’de bir Feminist Hareket’ten bahsedilecekse, bu 1980 sonrası gelişmiştir.(…) Sosyalist ideolojinin bu sorunu çözemeyeceğini, içinde bulundukları sol hareketlerde kadın olarak tekrar ezilmelerinden kaynaklanan bir pratik hayatın dayatması, onları başka arayışlara aramaya yöneltti. Bu da, Türkiye’de, Feminizm’in toplusal yaşam içine canlı bir şekilde girmesini ve mücadelesini sağladı. Cılızda olsa, Feminizm gelişmeye başladı.
Ağaoğlu oyunda da bu durumu, geçmiş ile gelecek arasındaki farklılıklar içinde gösterir. Geçmişte ikizinin gölgesi altında kalan, bu durumun hiç de farkında olmayan, hatta mutluluk duyan Meltem, bugüne geldiğinde kendi gücünün farkına varır ve kardeşi olmadan da işler yapabileceğini anlar. Temelde ataerkil toplumda bir erkeğe layık görülebilecek işlerin altından kalkar ve yükselir, zengin olur. Tek başına, bir kadın olarak yükseldiğini oyunun girişinde belirtmektedir:
TV RÖPORTAJCISI: Sahi, hiç destek gördünüz mü bu yolda? Yani ailenizden, dostlarınızdan, şimdi kızacaksınız ama erkeklerden?
MELTEM: Eksik olmasınlar beni sevenlerin, bana inananların manevi desteklerinden başka kimseden, hiçbir yerden maddi destek görmedim. Erkekler konusunda ise verilecek bir hesabım olduğunu, olsa da benim erkeklerimden gayrı kimseyi ilgilendireceğini sanmıyorum.
Meltem, şimdiki zamanda ataerkil yapıdaki bir erkeğe göre doğru biçilen her şeye sahip olmuş ve yaşamını da bu biçimde şekillendirmiştir. Bu durum, geçmişle bugün arasında geçirdiği sürecin sonucudur. Artık “erkeklerinden” dahi söz edebilecek bir kişiliğe bürünmüş ve gücünü ispat etmiştir. Ancak bu yolda çeşitli aşamalardan geçmiş olduğunu da belirtmek gerekir. Meltem, ataerkil yapı karşısında bir savaşıma girmiş, gerektiğinde kuralına göre oynamış ve başarıyı bu şekilde elde etmiştir.
Ağaoğlu sadece kurgu ve konuyla değil, karakter yapısıyla da oyunda ataerkil yapıya gizli bir eleştiri getirir. Oyun içinde sunulan aile yapıları ataerkil toplum yapısının zıddına göre oluşturulmuşlardır. Oyun içinde kadınların daha otoriter oluşu göze çarpar. Oyundaki anne ve baba, genel geçer ataerkil aile yapısının zıddı şeklinde sunulmuştur. Anne (Selma) daha otoriter, daha ön plandadır. Kocası Ahmet sessiz, kendi halinde ezilen bir adamdır. Bu durum seyircinin bilinçaltına yönlendirilen gizli bir tutumdur ve Ağaoğlu tarafından ataerkil yapıya getirilmiş bir eleştiridir.
Çok Uzak Fazla Yakın oyunu 1992 yılında “En İyi Tiyatro Ödülü”nü almış başarılı bir oyundur. Oyunda Ağaoğlu, 1980 sonrasını farklı ve ilgi çekici bir yolla yeniden yorumlar ve farklı bir bakış açısı sunar. Oyunun, seksen dönemi ve sonrası için, döneminde yazılmış cesur bir örnek olarak görülmesi gerekir.
DRAMATURGİ YORUMU
İnsan
davranışları miras aldığımız genler ve içerisinde yaşadığımız çevre tarafından
etkilenir. Genetik bilimi ile ilgili bilgilerimizdeki önemli gelişmeler ve
insan genetik yapısıyla ilgili birbirini izleyen yayınlara dayalı olarak bu
oyunun temel amacı; davranışların altında yatan biyolojik katkıları
vurgulamaktır. Çevre ile genler arasındaki kompleks ilişkiyi anlamak ve
aldığımız genlerin belli bir davranışsal özelliklere neden olduğunu
açıklamaktır. Bunlar esas olarak davranış genetiği olarak ifade edilebilir.
Ebeveynlerden çocuklara geçen ve kalıtım unsurları olan genler tarafından
etkilenen davranış farklılıkları üzerinde durulacaktır. Çalışmalarım doğrultusunda
düzensizlikleri ve psikolojik rahatsızlıkları temel alarak, saldırganlık ve
diğer anti sosyal davranış eğilimlere sebep olan zekâ, cinsel edinimler ve
kolay etkilenmeler gibi kişisel özellikleri sahnede somut olarak göstermek için
kullanılacaktır.
Bu genetik bağ kostümler aracılığıyla verilecektir. Sermet’in mavi bir mendili,
Meltem’in kırmızı bir bel bağı, Aydın’ın mavi bir papyon ya da kravatı gibi..
Oyunda Lermantov ve Heinrich Heine şiirleri ile metinlerarasılık yapılarak
büyülü bir gerçeklik sunulmuştur seyirciye. Her sahne kendinden önceki sahnede
önsenmiştir. Bu da ön oyun sahnesi olan TV röportajcısı ile Meltem’in
konuşmalarından kesitlerin oyun geçişlerinde kullanılması ile sağlanacaktır. Ki
oyunun geçtiği dönemde televizyon yeni yeni kullanılmaya başlanmıştır.
Televizyonun hayatımızdaki yeri de bu şekilde anlatılacaktır. Genetik bağın
bile insanları bir arada tutamadığı gerçeği, oyuna adını veren fazla yakınlığın
genetik bağ olduğu, çok uzaklığın ise bu insanların birbirlerine
yabancılaşmalarıyla verilmiştir.
AKSİYON ÇİZELGESİ
ÖN OYUN
Bu bölümde Meltem ile
Aydın’a gelen iş tekliflerini Meltem ile Aydın’ın nasıl değerlendirdiğini
görüyoruz.Sonrasında ise Meltem’i bir TV’de verdiği röportajı izliyoruz. Bu röportajda
hayatının tüm kötülüklerini ardına bırakıp, güçlü bir kadın rolünü giyen bir
Meltem vardır. Bir kadın olarak yaptığı işlerinin başarısıyla övünür, hayatını
nasıl geçirdiğini anlatır, annesini ve Aydın ile olan ayrılıklarından bahseder.
Sinemanı ve tiyatronun evrensel dilinden bahsettikten sonra bir telefon alır.
Annesi fenalaşmıştır. Röportajı keserek hastaneye, annesinin yanına koşar.
PS : Bu sahneyi olan
sahne sayısına bölecek ve sahne geçişlerinde kullanacağım. Son sahnede
annesinin hastanede olduğunun haberini alarak finale taşınacaktır oyun.
1. BÖLÜM
Bu bölüm Meltem’in anne evini ziyareti ve bu ziyaretle geçmişini
canlandırmasıyla başlar. Burada, bu evde olan düğün zamanını anlatır
bizlere.Annesinin yırtıcı, kurnaz ve dürüst bir kadın olduğunu Suat’ı
tavlamaya çalışmasından anlarız.Aynı zamanda Ahmet’in de gençlikten
hoşlandığını.. Meltem bu sahnede babasına şarkı söyletir.Sırasıyla tüm
kardeşlerinden bahseder Meltem.Hepsini ve hepsinin hayatını anar.Tiyatronun
hayatın yansıması olup olmadığı tartışılır. Düğün pastası kesilir.Meltem’in llk
defa tanışacağı amcası sahneye girer.Sermet Meltem’in annesine duyduğu gizli
aşkı itiraf eder. Y,ne Sermet kardeşine oyun oynar, çünkü Ahmet kaç senelik
kardeşini tanımamıştır. İki kişinin birini sevmesi bu iki kişiyi
uzaklaştırıyorsa onlar kendilerini seviyordur der Aydın. Buna annesinin iki
aşığını örnek verir. Yine evliliğin bir mülkleştirme olduğundan bahsedilir.Genç
yaşta evlenmenin neticelerinden bahsedilir.Zehra’nın tiyatroya olan ilgisinden,
Suat’ın maddi olarak yardımlarından, Aydın’ın amcasını ne kadar sevdiğinden,
Meltem ile Aydın’ın kardeş olmalarına rağmen annelerinin cenazesinde
birbirlerini tanımaz halde olmalarından, Meltem’in bir oğlu olduğundan ve
oğluna hiç annelik edememesinden, bundan duyduğu pişmanlıktan, Selma’nın güçlü
bir kadın olmasından ve çocuklarına manevi olarak bakamamasından,
çocukken Meltem ve Aydın’ın ilk sahneledikleri oyundan, Meltem’in
yazarlığa da olan ilgisinden, annesini unutmamak için bu eve ziyarete geldiğinden
bahsedilir. Meltem ve Aydın arasında annelerine kimsenin bakmadığının
tartışması yaşanır. Aile kurumunun kutsallığından söz açılır. Zehra’nın Aydın’a
aşık olması, Meltem’in Aydın ile olan kıskaçlıkları gösterilir. Aydın’ın
Meltem’in oğlu olan Can ile ilişkisinin ne kadar yitik olduğunu anlatır Aydın.
Meltem’in oğlunu Meltem’ karşı bir casus olarak kullanır Aydın. Meltem de
Aydın’a olan aşkını itiraf eder. Babalarının ölümü karşısında kılını bile
kıpırdatmayan Aydın’ın hayatı gözler önüne serilir. Aydın ile Suat’ın sanat
çatışmalarıyla desteklenen sahne, Meltem’in Can’ı ne zorluklarla büyüttüğünü
göstererek devam edip, Aydın’ın “Hayatı anlaşılır kılan sanattır.” demesiyle
biter.
2.BÖLÜM
Bu bölüm Aydın ve Meltem’in çocukluklarını geçirdikleri evde sarhoş olmaları ve
eskiyi anımsamaları ile başlar. Amcası ve babasının birbirini tanımamasını
taklit ederler ve babası ile amcası gelir sahneye. Karısına göz koydu diye
kardeşine küsen Ahmet, tanımadığı kardeşi Sermet’e hayatını anlatır bir vapur
yolculuğunda. Yine ilk sahnedeki bir kişiyi seven iki insanın birbirini de
sevmesi gerektiği konusu açılır. Sonrasında Meltem Aydın’ın ilişkilerinden
bahseder, aşkı tiyatroya tercih etmesinden. Ve birbirlerinin gerçeklerini
ortaya döktükleri yıpratıcı bir sahne izleriz. İki kardeş de birbirini
acımasızca eleştirmektedir. Aydın Meltem’i sanatı para için yapmasından, Meltem
de Aydın’ı tiyatroya gereken önemi vermeyip avarelik yapmasından vurur. Aydın’ın
aşık olduğu kadın yüzünden intiharını dile getirir. Kendisini cezalandırırken
aslında etrafındakileri daha ağır cezalandırdığından söz eder Meltem. Kendini
çok güçlü sanan Aydın’ın aslında o kadar da güçlü olmadığını, güçlü olmaya
çalışan Meltem’in kendisini suçlamaması gerektiğini dile getirir Meltem. Çünkü
her aile üyesinin zor zamanında o yanında olmuş, tüm borçları o kapatmıştır.
Aydın uzun uzun gerçek sanat yapma ihtiyacından, yapamadığı için bu duruma
geldiğinden bahseder. Artık oyun yazarı değil şair olmayı neden seçtiğini,
hapishanedeki bir okuyucusundan gelen bir mektupla açıklar Meltem’e.
Anlaşıldığını anlatmak ister ama Meltem tarafından değil. Aydın ile Nur’un
çatışması girer araya. Gerçekten aşkı yaşadığını sanan Aydın, Nur’un baş oyuncu
olmak için kendisiyle yattığını öğrenince iki kat incinir. Meltem amacı olan
Aydın’ı tiyatroya geri döndürme eylemi sonuçsuz kalır. Aydın şairliğe devam
edecektir. Buldukları küçük bir fotoğrafla tekrar eskileri anarlar,
çocukluklarını, şiirler söyleyerek saklambaç oynadıkları o zamanı, onları
kıskanan kardeşleri Semih’i.. Babasının acıklı ölümü anlatır Meltem, sahnede de
bu canlandırılır bir yandan. Ve konu yine tiyatrolarına, oynadıkları oyuna
gelir ve Çehov’un Martı’sını oynamaya başlarlar. Aydın geçmişte yaptığı tüm
bencillikler için af diler Meltem’den. Bu arınmadan sonra kendilerini şu an
nasıl gördüklerini birbirlerine sormaları ve hiç değişmemiş olduklarını
görmeleriyle sahne Lermontov’un şiirleri ile sona erer. Yine çok yakın olan iki
insanın uzaklığını görür ve hisseder seyirci.
PS : Oyun sahnelere
değil bölümlere ayrıldığı için aksiyon çizelgesi bu şekilde not alındı.
İNTERAKSİYON ÇİZELGESİ
Meltem – TV
Röportajcısı : Meltem’in meslek
hayatındaki başarısından ve ilham veren hikayesinden bahsedilir. Meltem mutlu,
güçlü ve başarılı kadını oynamaktadır.
Meltem – Selma : Selma Meltem’in evliliğinden duyduğu
neşe yerine güzelliğini ve gücünü ortaya koymakta, Meltem’i her zamanki gibi
kendine benzetmeye çalışmaktadır. Ona ve düğündeki diğer insanlara nasıl
davranması gerektiğini söyler sürekli. Meltem annesinin bu davranışından artık
rahatsız olmaz, çünkü çocukluğundan beri biliyordur annesini, alışkındır.
Selma – Ahmet :
Ahmet’in utangaçlığı ve yavaşlığı her zamanki gibi Selma’yı rahatsız etmekte ve
Selma da bu rahatsızlığını dile getirmektedir. Evde otorite sahibi Selma olduğu
için Ahmet Selma’nın dediklerini yapmaya alışkındır ve bu durumdan şikayetçi
değildir.
Semih – Meltem : Beş kardeşten biri olan Semih çocukken
oyunlarına hiç dahil olamadığı için isteksiz bu düğündedir. Meltem’in de bu
durumu ile dalga geçer.
Zehra – Meltem : Aydın Zehra’yı sevdiği için ve aynı
zamanda Meltem ile beraber çalıştıkları için Meltem Zehra’ya iyi davranmaktadır.
Her ne kadar Zehra’nın Aydın’a karşı olan ilgisi Meltem’in yüreğini burkuyorsa
da.. Zehra ise tüm bunlardan habersiz bir aşağı sınıf bireyi olduğu için hiçbir
şey anlamaz ve normal bir şekilde düğündeki konumunu korur.
Ahmet – Zehra : Ahmet’in gençliğe ve genç kızlara ilgisi
vardır. Var olan bu ilgisini göstermekte çekingendir. Çünkü evlidir, çünkü
Selma’ya bunu yapmak istemez. Ama Selma bunu bile beceremeyeceğinin dalgası
geçer. Zehra Ahmet’in ona olan ilgisini de fark etmez.
Selma – Zehra : Selma herkes karıştığı gibi Zehra’ya da
karışır. Zehra bu karşı çıksa da Selma’nın zekasıyla baş edemez.
Sermet – Meltem : Yıllardır görmediği amcasını ilk kez bu
düğünde gören Melten şaşkınlık ve mutluluk içerisindedir. Ama Sermet açık
yüreklilikle buraya onun düğününü görmeye değil yıllar önceki aşkı Selma’yı
görmeye geldiğini dile getirir. Meltem buna bozulur ve duymamazlıktan gelir.
Sermet – Ahmet : Oyunun komedi sahnesi daha doğrusu
seyircileri rahatlatan ve olanları düşünmesini sağlayan sahneler Sermet ve
Ahmet’in bulunduğu sahnelerdir. Sermet ve Ahmet iki kardeştir. Ahmet kardeşi
Sermet’i tanımadığı için ona yabancı biriymiş gibi davranır. Sermet ise yıllar
önce kendisine küsen kardeşine hala sevgi beslemekte ve pişmanlık duymaktadır.
Ahmet’in hastalığına sığınarak gerçek kimliğini açıklamadan bu konuşmanın
sürmesini ister.
Aydın – Meltem : Kardeşi Meltem’in genç yaşta, sevmediği
bir adamla, parası için evlendiğini bilen Aydın’ın yüzü düşüktür ve her şeye
ters cevap verir. Çünkü Meltem’ kendisi de aşıktır. Oyunda Aydın öz mü yoksa
üvey mi kesin bir bilgi verilmemiştir. İki kardeşi birbirine aşık etmiş olduğu
için yazar, Aydın’ın üvey olduğunu yani daha doğrıusu Sermet’ten olduğunu
düşünmekteyim. Oyun boyunca kavuşamamalarının bir sebebi olarak da bu
gösterilebilir. Meltem2in ise Aydın’a tavrı güçlü görünmenin altındaki Aydın’a
olan bağlılığını gizleyememesi şeklindedir. Aydın’a hala yenilir. İki kardeş
birbirine derin bağlarla bağlıdır. Aralarında küçük bir yakınlaşma olur fakat
Meltem artık eskisi gibi değildir. Oyunun sonunda boşanacak fakat bu sefer
Aydın’a olan bağımlılığından da kurtulmaya çalışacaktır.
Meltem – Can : Meltem oğlunu çok sevmekte fakat ona
yeteri kadar zaman ayıramamış olmanın pişmanlığını yaşamaktadır hep. Bunun
farkında olan oğlu Can annesine karşı kin beslemiş, yurt dışına gidince de
annesini unutmuştur.
Can – Aydın : Annesinin yaptığı yanlışların farkında
olan Can bir arkadaş gib bunları Aydın ile paylaşır. Aydın’dan öğrenmek isteiği
şeyler vardır ve sırdaşı olur onun. Can Aydın’ın yazdıklarını beğenmektedir.
Aynı zamanda Aydın kendisiyle hem fikir olan birini bulduğu için mutludur.
Suat – Meltem : Suat Meltem’e aşık olduğu için onun bir
dediğini iki etmez. Meltem ondan ayrıldığında bile bunun bir oyun olduğunu ve
Meltem’in tekrar döneceğini düşünür. Meltem ise Suat’ın ona yaptığı iyilikler
karşısında onu evlilik ile ödüllendirmiş, onun maddi gücünü aşkı olan tiyatro
için kullanmış, Aydın’a korkak olmadığını kanıtlamak için de Suat’tan
boşanmıştır.
Suat – Aydın . Suat’ın yaptığı hiçbir işi beğenmeyen
Aydın, Suat’ı Meltem gibi para için iş yapmasından dolayı suçlar. Yaptığı
hiçbir işte ruh bulunmamasından.. Ki buna Meltem ile yatakları da dahildir. Ve
kardeşi Meltem’i de bu yüzden mutlu edemediğini söyler ona. Suat Aydın’ın bu
tavırlarına karşılık verse de Meltem’in yanında olduğunu bildiği için çok
umursamaz. İşine ve kazandığı paraya odaklı bir adam olan Suat sadece akraba
oldukları için Aydın’a zaman ayırır.
Aydın – Nur : Aydın Nur’da gerçek aşkı bulduğunu
düşünür ve onu sever. Nur ise onunla sadece baş rol kapabilmek için yatmıştır.
Bunu öğrendiğinde Aydın’ın Nur’a bakışı değişir. Nur ise bunu itiraf ettiğinde
hiç bozuntuya vermeden yeni işler aramaya devam eder. Tiyatronun orospusu
olmuştur Nur. Aydın’ı kadınlığı ile kullanmak onun için çok kolay olmuştur.
Fakat Aydın Nur’dan ayrılmanın şokunu atlatamadığı için intihara girişmiştir.
Nur – Meltem : Meltem’in gücünün farkında olan Nur
düştüğü zaman Meltem’e sığınır ve Meltem ona da yardım eder. Meltem’in aslında
sevmediği bu kadın, kardeşi Aydın ile olan ilişkisinden dolayı, kardeşi
üzülmesin diye ona yardım etmiştir.
KARAKTER ÖZELLİKLERİ
· Aydın Tura : Şairdir.Adı gibi aydın bir karakterdir. Oyunun asal
karakterlerinden biridir. İyi bir yönetmen ve zeki bir adamdır.. Meltem’in
erkek kardeşidir ve Meltem’e gizli bir sevgi beslemektedir. Ama egosu her zaman
sevgisinden daha yüksek olduğu için kibirli bir adamdır fakat kişiliği
oturmuştur. Yine de hep kaybeden olmuştur. Meltem’i kıskanır. Amcası Sermet ile
arası iyidir. Kız kardeşi Meltem ile beraber çalışmış ama Meltem’i hep
aşağılayan biridir. Aile kurumunu kutsar. Buyurgandır, ayrıntılarla uğraşmayı
sevmez, özgür ruhlu, burnu havada, bencil, içten içe Meltem’e sığındığını kabul
eden biridir. Oyun saatini unutacak kadar hovarda ve her kadına yenilen
bir adamdır. Kısacası narsist..
· Meltem Tura : Oyunun asal karakterinden biridir.
Tiyatrocudur. Aydın’ı kıskanan, parası için Suat ile evlenen,hırslı, hayattaki
en önemli şeyi mesleği ve ünü olan, paradan başka bir şeyi zor seven ve bu
özelliği ile annesine benzeyen biridir. Oyun yazmaya küçüklükten başlamış ama
Aydın’a özenerek.. Büyüdüğünde ısmarlama oyun yazan bir kadın olmuştur.Babasını
değil annesini evin reisi olarak görür ama babasını ve babasında gördüğü
çocuksuluğu sever. İki yüzlü ve insanları rahatça kullanan birisidir. Kendine
önem veren,çalışkan, giyinip, süslenmeyi seven bir kadındır. 22 yaşında çocuk
sahibi olmuştur.
· Selma Tura : Meltem’in annesidir. Avukattır. Genç ruhlu, renkli,
hayat dolu, şuh,uyanık, şık, özgüvenli, kurnaz, yırtıcı ve dürüst bir kadındır.
Mevsime tutsak bir kadındır. Mesleğinde başarılı olduğu için tanınan biridir.
Meltem’in amcasıyla da flört etmiştir. Hayatını yaşayan insanları kıskanan ve
oğluna acıyan bir kadındır. Kendini övmeyi sever. Aşık olmadığı ama ona sadık
olacak bir adamı seçmiştir evlenmek için.(Ahmet). Kadınlık rolünü iyi oynayan
bir kadın.
· Ahmet Tura : Meltem’in babasıdır. Minyon,saf, güçsüz, duygusal,
çocuk,utangaç ve özgüvensiz biridir. Emekli değildir. Gözlük
kullanmaktadır. Selma ile olan evliliğinde baskın değil çekinik olan
karakterdir. Zehra’ya ilgisi vardır.
· Semih Tura : Meltem’in kardeşlerinden biridir. Genel olarak umarsız ama
sevdiği insanlar konusunda çabuk öfkelenen bir yapısı vardır.
· Cemil Tura : Selma’nın oğullarının en büyüğünden bir küçüğüdür.İki yıl
önce bir trafik kazasında ölmüştür. Hız yapmayı seven ve motorsiklet kullanan
özgür ruhlu ve tutkulu biridir. Zeki ve algısı açıktır.
· Metin Tura : Selma’nın en büyük oğludur. Trompet çalar. 20’sine
basmadan evden çekip gitmiştir. Hayatını yaşayan ve kararlarını kendi alan
biridir. Caz müzisyenidir.
· Zehra : Tiyatro yapmaya hevesli genç ve hırslı
bir kadındır. Esmerdir. Alt sınıftan olduğu için alkol kullanmaz. Aydın’a
aşıktır.
· Sermet Tura : Meltem’in amacasıdır. Beyin cerrahıdır.Uzun
sakallı,bakımsız,kızarık gözlüdür.Kişisel özellikleri ;kibar, gösterişli, aşık,
açık sözlü,uçarı, eğlenceli, zeki ama dans etmeyi bilmeyen biri olarak
sıralanabilir. Selma’dan hoşlanmakta ve ona olan aşkını mazide saklamaktadır.
Bir dönem akıl hastanesinde kalmıştır. Zor bir hayatın üstesinden gelmiş bir adamdır.
· Semih : Kardeşlerden en küçüğüdür. Kendine güzel bir
dünya kurmaya çalışan ama başarılı olamayan bir genç adamdır. Eğlencelidir.
Meltem ile Aydın’ı kıskanır.
· Can : Meltem’in oğludur. Üniversite eğitimi için yurt dışına gidip
ailesini unutan biridir. Zeki,yalnız büyüyen ve kin tutan bir çocuktur.
Annesi gibi parayı sever.
· Suat Kutay : Mimardır. Uygar ve kültür düzeyi yüksek bir karakterdir.
Aynı zamanda tiyatroya aşıktır. Yakışıklı fakat kişiliği oturmamış biridir.Meltem’i
maddi ve manevi olarak hep destekleyen biridir. İddiasız, becerikli ve iyi bir
insandır. Parayı sanata yeğ tutan, teknolojiye ilgilidir. Yaptığı işi değil, o
işin görüntüsünü seven bir adamdır. Tek zaafı Meltem’dir.
· Zühal : Selma’nın eski müvekkilidir. Fakirdir ve
Selma’nın peşinden ayrılmaz. Ev işleri konusunda başarılıdır.
· Mercan : Evin hizmetçisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder